|
|
Mevzu futbol!
Yine akşama program yapmadınız değil mi? Tek istediğiniz çoluk çocuk gürültü yapmasın, eşiniz/sevgiliniz "Dışarı çıkalım" diye tutturmasın, elektrik kesilmesin! Rahat bir koltuk, bir televizyon, belki biraz çerez! Ne mutlu size ki, saadetin formülünü bulmuşsunuz. 90 dakika için de olsa! Futbol meraklıları sözüm size! Önce şunu belirteyim, sizlerden biri değilim. Teorime göre, futbola karşı gıcıklık sınırlarını zorlayan ilgisizliğim çocukluk yıllarına dayanır: 1970'li yıllar. Önemli bir Galatasaray-Fenerbahçe maçı. Bugünkü gibi. Babam, ağabeyim, ablam, salonda pür dikkat, bağıra çağıra maçı seyrediyorlar. Elbette ilkokul çağına gelmemiş veya ancak gelmek üzere olan bir çocuğun, bir futbol karşılaşmasındaki kritik pozisyonları hissetmesi ihtimal dahilinde değil. Dolayısıyla, ben de bütün çocukluğum ve şuursuzluğumla en önemli pozisyon gol olmaktayken televizyonun önünde oynamaya karar veriyorum! Maç izleyen grup bir ağızdan öyle yüksek perdeden bağırıyor ki, yüreğim ağzıma geliyor! Ne olduğunu bile anlamadan salondan yatak odalarına depar atıp, titrek bir halde soluğu makyaj temizlemekte olan annemin yanında alıyorum! Annem vaziyeti anlayınca futbol meraklılarına öyle yüksek perdeden bağırıyor ki, bu sefer de onların yürekleri ağızlarına geliyor! Bu travmanın futbolla ilgili hissettiklerime etkisi olmuştur kanısındayım! Hiç futbol maçına gitmedim. Erkek dergisi editörlüğü yaparken bile derginin futbol sayfaları benden tamamen bağımsız hazırlanırdı! Mevzuyu, başta Mansur Foroutan olmak üzere ekipteki erkek çalışma arkadaşlarıma bırakırdım! Futbola "ikinci faz" gıcığım da, televizyona iş yapmamla başladı. Çalış, didin, hikaye yarat, espri bul, sabahlayarak yaz, prodüksiyon yap, oyna, çek, montajla, yayına sok... Aynı gün maç varsa bittin! Normal zamanda havalarda uçan rating'ler, maç günleri yerlerde! Kimse "Emek harcamışlar, açayım da neşemi bulayım, ne güzel senaryo, ne kaliteli oyunculuklar" demiyor. Varsa yoksa topun peşinde koşan adamlar! Seyredin seyredin! Beter olun! Ne gülüyorsunuz?! Tekrar vermeyeceğiz bir daha bak! Gülmeyin! Yakışıklı futbolcular için maçları takip eden arkadaşlarım var. İlhan Mansız sendromu günlerinde, birçoğu, eşleri/sevgilileri maç seyrederken, aniden ve yalandan bir "Ofsayt tam olarak nedir" merakına düşmüş ve "Ha bu arada, İlhan oynuyor mu? Ooo, o zaman iddialı maç, ben de seyredeyim" sahtekarlığı yaparak, 90 dakika gözlerini süze süze televizyona bakmışlardır! Onlardan bile değilim! Bir iki kere, Beckham'ın oynadığı maçlara on onbeş dakika takılmışlığım var, itiraf edeyim! Ama saçını çok kısa kestirince, benim de futbola "gelişmekte olan" ilgim kesiliverdi. Olaya asla "Bir topun arkasında koşan 11 kişi" olarak bakmıyorum, yanlış anlaşılmasın! Zira, durum daha da beter: Bir topun arkasında 22 kişi koşuyor! Ama futbol, memleketimin aşağı yukarı en çok konuşulan, en çok para kazandıran, en yoğun duyguları yaşatan, en çok ilgilenilen mevzusuysa... Derbi günü de köşeme kendi bakış açımı yansıtmaktan geri kalmam! Tabii siz bu yazıyı okuyor ve aynı günün akşamı "ezeli rakipler"i seyrediyorken, ben sinemada olacağım... Gereksiz biri illa ki telefonuma mesaj atarak sonucu bildirir nasılsa!
|