| |
Fırtına yaklaşırken
Türkiye'nin coğrafi konumu nedeniyle, CIA'nın gizli cezaevleri operasyonuna adının karış(tırıl)maması imkânsızdı... İşte kokusu çıktı: Bakü'den İzlanda'ya uçan CIA uçağının İstanbul'a uğradığı anlaşıldı... Gerisi gelecek... Hem de sadece mürettebatın değil, "yolcular"ın da bulunduğu uçaklarla...
Türkiye'ye uğrayan "hayalet uçaklar" işi çok büyüyecek. O nedenle biraz gerilere giderek anlatalım. Herşey 11 Eylül 2001 saldırılarıyla başladı. Bush yönetimi, El Kaide militanlarının kolayca ABD'ye girip İkiz Kuleler'i ve Pentagon'u vurmalarını, insan haklarına saygılı istihbaratın bedeli gördü. Çözüm? Clinton döneminde gıyaben yargılanıp mahkum edilmiş teröristleri ele geçirmek için tasarlanmış "Extraordinary Renditions", yani "Sıradışı teslimat" operasyonu kapsamını genişletmek. Önce 20 kadar ülkenin istihbarat servisleriyle işbirliği anlaşması imzalandı. Kaçında hükümetlerin haberi vardı, belli değil. Sonra gizli cezaevlerinin yerleri belirlendi: Tayland, Afganistan, Diego Garcia, Irak, Romanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Ürdün, Kosova, Küba, Özbekistan, Azerbaycan. Ve düğmeye basıldı. Terörist, işbirlikçi ya da sempatizan olduğundan kuşkulanılanlar her yerde "avlanıyor" ve CIA uçaklarıyla gizli cezaevlerine, yani işkence merkezlerine götürülüyordu. Bir bölümü de "ilgili" adrese teslim ediliyordu. Ürdün, Suriye, Mısır, Cezayir gibi işkencenin normal kabul edildiği, sorguya alınanın sağ çıkma olasılığının az olduğu ülkeler....
Adrese teslim 200 "paket" 4 yılda 200'ü aşkın kişi toplandı. 70'i eski Stasi, yani Doğu Alman istihbarat örgütü elemanlarının da sorgucu olarak görevlendirildiği işkence merkezlerine kapatıldı. Gerisi saydığımız ülkelere dağıtıldı. Adı El-Kaide kurmaylarından Halid El-Masri ile karıştırılıp avlanan Lübnan kökenli Alman yurttaşı Halid Masri'nin trajedisi uzun listeden sadece bir örnek. Ama en ünlüleri Milano'da kaçırılan imam Ebu Ömer oldu. CIA suçüstü yakalandığı ve İtalya Başbakanı Berlusconi ört-bas etmeye çalıştığı için. Operasyonun kıyamet koparmasının epey haklı nedeni var: Haklarında suçlama ve delil olmadan, sadece işkence altında alınmış ifadelerde adları geçtiği ya da Arap oldukları için birçok insanın hayatı karardı. Bu kişiler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, işkencenin önlenmesiyle ilgili Cenevre Sözleşmesi ve daha nice yasa ve anlaşma yok sayılıp insanlık dışı sorgulardan geçirildi, özgürlükleri ve hakları gasp edildi. Avrupa'da devletlerin egemenlik hakları ve yasaları çiğnenerek, topraklarında gizli cezaevleri oluşturuldu. CIA uçaklarının gelip geçtiği, inip ikmal yaptığı ülkeler de yine bu nedenlerle okkanın altına girecek. Ya da zor günler yaşayacak. Bakü'den havalanan bir CIA uçağının 15 Kasım'da İstanbul'da ikmal yaptığı kesinleşti. Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, "İzin vermeme şansımız yoktu. Zaten içinde yolcu da bulunmuyordu" dedi. Rahatlatmak için. Ancak Kanada gazetesi "Ottawa Citizen", geçen Mart'ta da bir CIA uçağının İstanbul'dan havalanıp Stephenville'e (Kanada) indiğini açıkladı. O kadar yolu boş uçacak değil ya. Etti iki. Uluslararası Af Örgütü iki yıl gizli cezaevleri arasında dolaştırılan 3 Yemenli'yi buldu. Biri Ürdün'den 3-4 saatlik uçuşla bir ülkeye götürülüp 6 ay sorgulandıklarını anlattı, "Sudan veya Türkiye olabilir" dedi. Etti galiba üç. Hele bu sonuncu iddia doğruysa, iş daha da vahimleşiyor. Avrupa Konseyi tüm üye ülkelere en geç 21 Şubat 2006 tarihine kadar yanıtlamaları isteğiyle bir yazı gönderdi: "Herhangi bir kişinin yasadışı olarak özgürlüklerinden yoksun bırakılmasında veya nakledilmesinde ülkenizin sorumluluğu var mı? Varsa bu tür olaylardan bilgi sahibi miydiniz?" Ankara'nın cevabını çok merak ediyoruz...
|