| |
Ya atı alan Fırat'ı geçerse?
Şu birkaç hafta içinde kimbilir kaçıncı kez uyarıyoruz. Erdoğan, Diyarbakır'da söz verdiği "Kürt paketi"ni açmakta gecikmemeli... Çünkü sorunun ağırlık (dilimiz "çözüm" demeye varmıyor) merkezinin sınırın öte yakasına kayması olasılığı her geçen gün güçleniyor. Ya da en azından çözümü oralarda arama beklentisi.
ABD Başkanı Bush'un Roj TV'nin kapatılması için Danimarka'ya "gizli" yazı göndermesi ciddiye alınmalı mı? Danimarka Başbakanı Rasmussen, "Bize akıl vereceğine, Florida'dan yıllardır Küba halkına Fidel Castro'yu devirme çağrıları yapan, dezerformasyon merkezleri olarak çalışan onlarca radyo ve televizyonu kapat" yanıtı verse, Bush ne diyecek? Ya da "Kaliforniya'dan İran halkına ayaklanma mesajları yollayan televizyonlarını sustur" derse? Hatta, "Kabul ama önce sen Kandil Dağı'nda, elinin altında bulunan ve Roj TV'den çok daha büyük tehlike oluşturan silahlı PKK'lıları yakalayıp Türkiye'ye teslim et" yanıtını gönderirse? Bush'un sadece Danimarka'nın değil, tüm AB'nin alay ettiği bu göz boyama girişimini önemsersek, Roj TV, Roj Beer (Başımıza bir de Avusturya'da üretilen "Kürt birası" çıktı) derken, sorunun "medyatikleşmesi", hatta "magazinleşmesi" tehlikesini kendi ellerimizle yaratmış oluruz. Bu da ağaçlara bakmaktan ormanı görememek olur. Oysa ormanda çok ciddi gelişmeler oluyor. Yaşar Kaya'yı tanıyor musunuz? Ya da anımsıyor musunuz? 1990'ların başında DEP'in (Leyla Zana ve arkadaşlarının partisi) başındaydı. Meclis'e girdi. DEP kapatılınca Almanya'ya sığındı. Sürgündeki sözde Kürt Parlamentosu'nun başkanlığını yaptı. Bugün de Avrupa'da yaşıyor ama Güneydoğu'da ağırlığı var. İşte o Yaşar Kaya hem Talabani, hem de Barzani'nin partilerinin ısrarlı davetiyle, 10 yıllık aradan sonra Kuzey Irak'a gitti. Kürt internet sitelerinde günlerdir izlenimleri yayınlanıyor, kendisiyle röportajlar yapılıyor. "Kuzey Irak'ın tüm Kürtler'e kucak açtığını" söyleyen Kaya, "Bunu oraya sığınmak zorunda kalmış PKK'lılara da yapıyorlar mı" sorusuna bakın nasıl yanıt veriyor: "Kandil'deki PKK'lıların Kürdistan'dan (Kuzey Irak) yana bir problemleri yok. Bilakis, Kürdistan'ın iki büyük partisi de onlara Kürt halkının çocukları gözüyle bakıyor, yardım ediyor."
Dillerin altındaki bakla Duran Kalkan'dan Murat Karayılan'a kadar tüm PKK yöneticilerinin son dönemde yaptıkları "Türkiye'deki Kürt sorununun çözümünde Talabani ve Barzani arabulucu olsun" önerilerinin altında işte bu tablo yatıyor. Talabani'nin "PKK'yı dağdan genel af indirir" görüşünün de. Barzani'nin "Türkiye'deki Kürt sorunu siyasal bir mesele" demesinin de. İş, Barzani ve Talabani'nin himayesinde PKK'nın siyasallaştırılmasına doğru gidiyor. Sadece himayesinde değil, öncülüğünde de: Kuzey Irak'ın tüm kentlerinde, hatta Bağdat'ta PKK bürolarının açılması, Güneydoğulu gençlerin Kuzey Irak üniversitelerinde okumalarını teşvik için Barzani'nin burs bağlaması, Güneydoğu'dan Irak'a kimlik kartıyla geçilebilmesi, isteyene vatandaşlık verilmesi, hatta Yaşar Kaya'nın ifadesiyle, "Ben Kuzey Kürdistan'danım diyene imtiyazlı muamele yapılması", bu yeni durumun sadece birkaç göstergesi. Ankara'nın inisiyatifsiz geçirdiği her gün, bu sorunda Kuzey Irak'ın ağırlığını artıyor. Yine Kaya'ya kulak verelim: "Güney'deki (Kuzey Irak) görüş şu: Kuzey Kürdistan'ın (Güneydoğu Anadolu) mücadelesi olmadan ne Mahamad, ne Erbil bağımsız olamaz. Zaten Barzani 'Ben Güney Kürdistan' adına konuşuyorum' demedi, 'Ben Kürtler adına konuşuyorum' dedi." Sonuç olarak diyeceğimiz şu: Güneydoğu ya da Kürt sorunu terörden de tehlikeli aşamaya gitmek üzere. Bir devlet zirvesinin ardından Erdoğan vakit yitirmeden Güneydoğu'ya gidip paketi açmalı. İş işten geçmeden.
|