|
 |
 |
 |
 |
'O gelmiş olamaz. Bana kızgındır!..'
|
|
Hemşire "Kansersin" dediğinde pencereyi açtım. Aşağı doğru bakıp şöyle dedim: "Şimdi atla ve herşey burada bitsin. Ya da sonuna kadar savaşmaktan vazgeçme!.. Teslim olmak yok, savaşa devam et!..".
Uzun süren hastane günlerinde çok şeyi unutmam. Ama bir anım var ki o benim için hayatımın en özel olayıdır. Hastane köşesinde baygın yatarken karımın sesiyle uyandım. "Bir ziyaretçin geldi" dedi ve ekledi: "Baş ucunda oturdu. Elini tuttu. İnanılmaz üzgündü. İsviçre'de ki toplantısını bırakıp gelmiş. Seni özel uçağı ile İsviçre'ye götürecekmiş." Şaşırdım... "Kimmiş, şimdi nerede?" diye sordum. Eşim, doktorumla görüştüğünü söyledi. İsmini öğrenmesini isteyince de gitti öğrendi, "Turgay Ciner" dedi. Oysa o Beşiktaş yöneticisiyken bir TV programında birbirimize girmiştik. "Olmaz O bana hep kızgındır" dedim. Ben tam böyle söylerken odaya girdi.. O hüzünlü yüzü, sevgi dolu bakışı ve elimi tutan o sıcak dost elini asla unutamam. (Mutluyum ki, bu sevgi her zaman ve her konuda sımsıcak sürüyor!..) Sonrasında şunu anladım. Üstad Çetin Altan'ın, "yazıları sevmeyenler, yazanları da sevmez" sözü herkes için geçerli değil.
ULUÇ'TAN HEDİYE Oysa ki o günlerdeki patronum Mehmet Emin Karamehmet benim için yapılması gereken her şeyi yapmıştı. (Deniz Gökçe bu konuda özel mesaj getirip Amerika'ya Houston'a birlikte gidelim demişti..). Bu çok güzel bir jestti. Ama bu jestin içinde o duygu yoktu. Sadece bir güç vardı!.. (Yine de minnetlerimle teşekkür ederim. Ama; o kurumdan ayrılırken milyarları aşan tazminatımı geride bıraktım!. Bu da bir jeste karşılık jestti..) 9 saatlik ameliyattan çıkınca işlerin hiçte iyi olmadığı söylendi. Geç kalınmıştı. Yaşamak mucizeydi! Bir gün sevgili Hıncal Uluç odama geldi. Baş ucuma, "Bir çift yürek..."romanını koydu. Oberjinlerin hayatıydı. Müthiş etkilendim. Bir de SABAH'da okudugum bir röportajı asla unutmuyorum. Sevgili Şengül Balıksırtı, Sertap Erener'e soruyor. "Sağlık sorunlarını yendikten sonra önüne ikinci bir hayat çıkmış gibi. Ruhun da yenilenmiş!..." Sevgili Sertap Erener'in cevabı beni inanılmaz etkiledi: "Hayat o kadar acı bir öykü ki... Bir gün öleceğini bilerek yaşamak çok acı. Büyük bir ağırlık ve korku. Zaten kalıcılık adına yapılan bütün bu üretim denilen şey, aslında bu ölümlülük duygusu. Ben bu acıyı güzelleştirmenin yolunu kendi adıma şarkı söyleyerek buldum..." Sertap şarkı söyleyerek acıyı güzelleştirdi, ben de TV'de yorum yaparak, gazetede yazarak. Hayatın o kötü sürprizlerine rağmen! Ama şunu da biliyorum ki benim de ruhum değişti. O da şu; İnanılmaz hoşgörülü oldum! Çirkinliğe bile gülümsemeyi öğrendim artık!
|
|
|
|
|
 |
|
 |
|