| |
Merkel geliyor hazır mısınız?
Almanya'da bir ay süren pazarlıklardan sonra "Büyük koalisyon" kuruldu... Angela Merkel'in başbakanlığındaki hükümet 22 Kasım'da görevi devralacak ve Türkiye için hem zor, hem sıkıntılı dönem başlayacak. Hem de AB ile ilişkilerin Kıbrıs nedeniyle yeniden gerilmeye başladığı bir sırada...
Angela Merkel'den korkmayan taş olur! Hıristiyan Demokrat Parti (CDU) onun liderliğinde girdiği 18 Eylül seçimlerinde tarihinin en kötü sonuçlarından birini alınca, Berlin'de "Merkel bitti" izlenimi yayıldı. "Almanlar senin neoliberal programını reddetttiler, çekil" çağrıları yapıldı. Hepsini aştı. Hatta Gerhard Schröder'in onu küçümseyen tavırlarının imajında açtığı gedikleri de. Dahası, ortağı Hıristiyan Sosyal Birlik'in (CSU) lideri Edmund Stoiber'in hükümete girmekten vazgeçmesi, Sosyal Demokrat Parti'nin (SPD) koalisyondaki ağır topu Franz Muentefering'in de partisinde gücünü yitirmesi sayesinde elini-kolunu bağlayabilecek kimse kalmadı . Tek "otorite" olmayı garantiledi. Çelik iradeli, kilitlendiği hedefe ulaşmak için her türlü entrikayı göze alabilen Merkel, iktidarı boyunca vergi artışlarıyla ve sosyal yardımlardan kesintilerle inleteceğiAlmanlar'dan sonra en çok bizim canımızı sıkacak. Dışişleri Bakanlığı'nın SPD'de olmasına da bel bağlamayalım. Partide ipler artık -Türkiye'nin AB üyeliğinin pek de heveslisi olmayan- başka ellere geçti.
Almanya güvencesinin sonu Bu "hava" değişikliğinin ilk işaretleri görülmeye başladı bile. 130 sayfalık koalisyon sözleşmesinde Türkiye'nin AB üyeliği konusunda izlenecek politika bakın nasıl ifade edildi: "AB yeni üye alabilecek durumda olmadığı ya da Türkiye üyelikle ilgili sorumluluklarını tümüyle yerine getirebilecek durumda olmadığı takdirde, Türkiye, AB ile imtiyazlı ilişkilerini geliştirecek ve mümkün olduğu kadar sıkı bir şekilde Avrupa yapılarına dahil edilmelidir." Merkel'in 3 yıldır söylediklerinin aynen tekrarı. Tek sözcük değişikliğiyle: "İmtiyazlı ortaklık" yerine "İmtiyazlı ilişki." Anlamı sorulduğunda "Tam üyelikten farklı ama Türkiye'yi dışarda bırakmayan" diye anlatılan boş bir kavram daha. Metinde, bir "sürpriz" daha var: "Türkiye'ye doğrudan tam üyelik garantisi verilmemeli AB'nin üç büyük üyesinden biri "Sakın üyelik garantisi vermeyin" derse, Komisyon'un genişleme komiseri Olli Rehn'in "Görüşmelerin tek amacı tam üyeliktir" açıklamaları ne kadar geçerli olabilir ve ne kadar uygulanabilir? Hem sonra koalisyon sözleşmesindeki bu ifadeyle zaten AB Komisyonu'na "Türkiye'ye müzakere sürecinde kesinlikle göz açtırmayın, hiçbir ödün vermeyin" uyarısı da yapılıyor. Ve Türkiye'ye de, "Müzakere sürecinde doğacak sorunlarda, krizlerde bize bel bağlamayın" mesajı gönderiliyor. Bir aydır "Türkiye, AB içindeki en etkili müttefikini kaybediyor. Almanya bundan böyle Türkiye'ye karşı daha sert bir tutum izleyecek. Ve bu sadece Merkel'den kaynaklanmayacak " diyen Brüksel'deki diplomatik kaynaklar haklı çıktı. Schröder'in "İmtiyazlı ortaklık ısrarı biz hükümette oldukça süremez" güvencesinin üstüne bir bardak soğuk su içme zamanı geldi. Başbakan Erdoğan, İstanbul'da iftar yemeğinde ağırladığı Schröder'e "Merkel geliyor, biz şimdi ne yapacağız" diye akıl danışmıştı. O da "İknaya çalışın" tavsiyesinde bulunmuştu. Bu diyalog, "Schröder'in Erdoğan'a Merkel'le karşılaşmaları için antrenörlük yaptığı" şeklinde değerlendirilmişti. Hükümetin akıl hocalarına ihtiyacı devam ediyorsa, Schröder hâlâ hizmete hazır. Geçenlerde "Görevi bıraktıktan sonra ne iş yapacaksınız" sorusuna şu yanıtı verdi: "İsteyenlere akıl vermeye devam edeceğim. Ama artık parayla!"
|