Arıza mı, hastalık mı?
Şemdinli'de bombalar... İki ölü... Üç askeri zanlı... Bomba, silah, kroki yüklü araç... Araçta resmi görev emri... Keşif yapılmasın diye insanların üzerine ateş açan ikinci araç... Araçta bir askeri personel parmağı... En az iki aydır aynı yörede "esrarengiz" patlamalar.
Genelkurmay Başkanı'nın "Personelimi aklamam da, suçlamam da" diyerek çok nötr kalışını... Kara Kuvvetleri Komutanı'nın "O astsubayı tanıyorum. Onu yapacak biri olduğunu sanmıyorum" diyerek fazla nötr kalmayışını bir yana bırakırsak... Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Türkeri diyor ki: "Susurluk gibi değil. Lokal bir olay!" İşte o zaman sormak gerekir: "Susurluk ne pekiyi?"
Jandarma'nın, Silahlı Kuvvetler'in, devletin bir "Susurluk" tarifi var mı? Yaygın bir, hatta bir çok "Susurluk" tarifi var da, onların var mı? Ne anlamışlardı "Susurluk" denen meseleden ve ne anlıyorlar? "Susurluk" sadece "Kimi devlet görevlilerinin yoldan çıkıp yasa dışı işlere, kara para ve yer altı cinayetlerine bulaşması"ndan ibaret tanımlanmışsa... Hiç tanımlanmasaydı daha iyi! Ya da, Meclis komisyonlarında, Başbakanlık raporlarında bile ayrıntılarıyla anlatıldığı gibi, "Bizzat devletin, devletin çeşitli açık ve gizli birimlerinin, terörle mücadele yöntemlerini terör yöntemlerine benzetmesi, sorgusuz, yargısız infazlarda bulunulması ve bu amaçla resmi yahut onlara yardımcı kişilerce çetevari yapılar oluşturulması ve bu arada çıkar amaçlı suç örgütlenmelerinin de ortaya çıkışı" gibi tanımlanıyorsa, başka bir şey. Jandarma Genel Komutanı'nın anladığı ve Şemdinli olaylarının benzemediğini söylediği "Susurluk" hangisi acaba? Birkaç devlet görevlisinin kendini kaybetmesinden ibaret bir "arızi arıza" mı... Yoksa, bizzat çeşitli hiyerarşiler içinde bir "terörle mücadele" yöntemi olarak da benimsenebilen kışkırtma, temizlik, sindirme, ortadan kaldırma, germe, intikam, hukuktan kaçma, provokasyon, şiddeti teşvik, şiddetten başka yol bırakmama, gözdağı gibi uygulamalar ile bunların gölgesindeki başka yasadışı dolaplardan müteşekkil "kronik hastalık" mı? Jandarma Genel Komutanı, "Susurluk"un, daha yaygın, daha köklü, daha kapsamlı, daha sistemli olduğunu ima ederek mi, Şemdinli için "lokal" diyor? Hakikaten, Jandarma'nın, Silahlı Kuvvetler'in geçmişteki Susurluk için teşhisi, tanımı neydi? "Tak-şak" devrinin çeteli, infazlı tahakkümünü vicdanlarında, akıllarında mahkum ettikleri, hukuk dışı, antidemokratik, ülkeyi bölücü, terörü azdırıcı, yöre halkını teröristin kucağına itici, kırıcı, yıkıcı, bozucu buldukları ve tekrarlanmasına asla izin vermeyecekleri için mi, "eski Susurluk" gibi olmadığını söyleyebiliyorlar? Birisi bize, bugün üç, dört askeri görevlinin adının karıştığı "Şemdinli lokal operasyonu"nun manasını anlatırken, en azından o kadar büyük büyük andığımız eski Susurluk'ta topu topu kaç resmi görevlinin mahkum olduğunu söyleyebilir mi? Eski Susurluk'un yanlış bir zanla "çözülmüş, adalette hesabı görülmüş ve demokrasi tarafından mahkum edilmiş, tüm sorumluları yargılanmış" bir aydınlık sanıldığı, oysa basbayağı "kesif karanlık" olarak geçiştirildiği... "Nereye kadar giderse gitsin" gibi Çankaya vaatlerinin lafta kaldığı yalan mı?
Bakın; bu tür yöntemler "terörle mücadele" değil, "teröristle mücadele içinde, o gerekçeyle ve bazen bahaneyle teröristleşme"dir. Bu yöntem, ülkenin bölünmesini engelleme değil, fiilen, ahlaken, vicdanen, duygularda, öfkelerde bölünmesine çanaktır. Teröristle mücadele gibi görünürken, teröristle el ele, demokrasi, huzur, toplumsal anlayış ve bütünlük umutlarını bombalayıp durmaktır. Bunlar "lokal kaza" değil, sıkı bir faciadır. Son dönemde çok konuştuğumuz astsubay, uzman çavuş arkadaşlara bir notla bitireyim: Görüldüğü gibi, birer insan olarak tek adalet ve demokrasi sorununuz OYAK veya orduevleri değil!
|