Aslan'ın belini kırıverdim...
Bayramda Galatasaray-Diyarbakır maçına gittim. İlginç bir hayat deneyimi oldu! Otomobilime giderken sesim kuş palazı gibi çıkıyor. Pantolonum çiş yapmışım gibi ıslak. Bir de maçtan önce kafa bulunan 'Meşale'de üzerime bira döktüğüm için her yerim bira kokuyor. Maç izlemek zor bi işmiş
Daha önce hiç yapmadığım bir şeyi yapmak istedim bayramda. Aslında 'daha önce hiç yapmadığım şeyler' listesi çok kabarık. Ama ben maça gitmeye karar verdim. Listede gayet seksi şeyler de vardı ama maddi veya manevi olarak bunları gerçekleştirmeye hazır değildim. Peki maça nasıl gidilir? Saat kaçta orada olmak gerekir? Yanımızda argo terimler sözlüğünü götürmek gerekir mi? Yanlışlıkla Galatasaray tribününde "Fenerbahçem sen çok yaşa" diye bağırırsam ne olurdu? gibi sorular zihnimi zorluyor. Maçtan bir gün önce bilet almaya stada gittim. Felaket filmlerinde benzerleri görülen ve kahramanın başına olmadık işler açan o cümle ile muhatap oldum "Apla, maça pek ilgi yok zaten, yarın alırsın biletini..."
CENTİLMEN TARAFTAR Ertesi gün. Maça bir saat kala Ali Sami Yen'in önünde, daha önce televizyonlarda gördüğüm bedava ekmek kuyruklarının birinin içindeydim sanırım. Ve dünyanın tüm kapkaççıları bu kalabalık içinde staj yapıyorlar. Uzun zamandır bu kadar korkmamıştım. Ama Allah var Galatasaray taraftarı gerçekten çok centilmen. Bu iğrenç karmaşada asla tacize uğramadım. Hatta bilakis çocuklar bana yer açtılar. Bileti 35 milyona satın aldım. Numaralı üst tribün idi. Bilet kuyruğundan çıktığımda insanlar biletime 45 milyon öneriyorlardı. Uzun zamandır bu kadar karlı bir yatırım da yapmamıştım. (Acaba gelecek hafta karaborsa olayına mı girsem?)
3 MİLYONA KIYAMADIM Galatasaray Store, benim için biraz hayalkırıklığı idi. Çünkü komik şapkalardan satmıyorlardı. Ben de dışarıdan 5 milyona kafamda gördüğünüz şapkayı satın aldım. Stada girerken bazı satıcılar poşetlerin içinde sünger satıyorlardı. 3 milyon lirama kıyamayışımın bedelini ıslak bir pantolon ve dolayısıyla donan bir popo ile ödedim. Stadyum benim için tam bir hayal kırıklığı idi. Solumuzda birinci dünya savaşından kalma bir dijital ekran vardı, onunda dörtte biri çalışmıyordu. Ses sistemi üç hoparlörden oluşuyordu. Sorumlu ve Türk futbolunun gelişmesini isteyen bir vatandaş olarak Galatasaray yönetimine evimdeki ses sistemini ve 84 ekran televizyonumu makul bir fiyata hafta sonları kiralamayı öneriyorum... Sahaya önce Diyarbakır çıktı. Az önce aşağıda bir bilet için birbirini yiyen taraftar tek vücut olmuştu. "Senin için ölürüz, ne istersen yaparız, yeter ki gol at, çaktırmadan karşı takımı penaltıya düşür" gibi tezahüratlarla stad inliyordu. Ben bile havaya girmiştim. Az daha inip Diyarbakır filelerini havalandırasım geldi. Ardından sahaya diğer takım çıktı. Aaa, galiba yanlış maça geldim. Bu formanın, 'sarı kırmızı' Galatasaray ile pek bir ilgisi yok. Siyah, bordo renkte formalar ve sarı çorap lastikleri... Ayy şu adam Hakan Şükür galiba... Evet ama bu forma gerçekten korkunç. Gassaray'ın o mükemmel sarı kırmızısına ne oldu ki? Neyse maç başlıyor. Taraftar da mükemmel bir koro olmuş durumda. Sırf bas bas bağırmaya bile maça gidilir. Bir ara tüm stad, hakemin cinsel tercihi ile ilgili bazı şüphelere düşüyor. Ben de o ara fırsattan istifade aklıma gelen her kötü şeye küfrediyorum. Bas bas bağırıyorum. Önümdeki çocuk da aldatılmış galiba. Arada bir Sevim diye bir kıza küfrediyor. Ben mi uyduruyorum bilmiyorum ama karpuzlar, aslanların yelesini didik didik mi ediyor? Sahayı pırıl pırıl parlatan kafasından tanıdığım Hasan Şaş pek formunda değil. Ben bir tek onunla Hakan Şükür'ü tanıdığım için top onlara geçinde "Haydi Hakan, Pas ver Hasan" gibi bağrışlarda bulunup, etrafımdaki taraftar üzerinde maçtan da anlayan akıllı, güzel, balık eti genç kadın izlenimi bırakmaya çalışıyorum.
OFSAYT YARATIKLARI... Yalnız, Türk Futbolu'ndaki önemli bir konuya dikkat çekmeden edemeyeceğim. Tam oyun kuruluyor, takımlardan biri heyecanla güle oynaya gole doğru geliyor ki; bir düdük sesi! Arkamdan 'ofsayt' diye bağırıyorlar. Haydi, şimdi karşı tarafa koşuluyor ama orada da ofsayt yaratıklarından var. Sanırım bu ofsayt yaratıkları kuş gribinden daha beter bir tehlike. Tavukları itlaf edip kuş gribinden kurtuluyoruz. Ofsayt belasından kurtulmak için acaba sürekli ofsayta düşen isimler üzerinde nasıl bir yöntem denenmeli? Maçın pek tadı yok. Diyarbakır bastırdıkça bastırıyor. Benim ıslak popom da dondukça donuyor. Otomobilime giderken sesim kuş palazı gibi çıkıyor. Pantolonum çiş yapmışım gibi ıslak. Bir de maçtan önce kafa bulunan 'Meşale'de üzerime bira döktüğüm için her yerim bira kokuyor. Ben eve gidiyorum. Aktif futbol hayatım böylece sona eriyor. Maç izlemek zor bi işmiş
|