| |
"Mış gibi" yapmak!
Ortalığı kasıp kavuran Malatya çocuk yuvası olayı üzerine tek satır yazı yazmadım. Gerçi ben şimdi birkaç satır karalamaya kalkıştığım anda da, mahkeme yayın yasağı getirdi ya.. Ama yine de "neden yazmadığımı"
Gizli kamera teknolojisi ile becerikli bir muhabirin gayreti sayesinde haberdar olduğumuz olay üzerine koca koca yazarların köşelerinde meseleye ağır yorumlar getirdiklerine tanık olunca, içimi sinsi bir duygu kemirmeye başladı. Bir "tiksinti" duygusuydu bu! Bu duygu önce, yuvada, cahili cühela tayfasının bebelere dayak atmasından, sonra bu gaddar ve vicdansız ortamın yaratılmış bulunmasından, daha sonra da koca koca yazarların hadiseye hayret etmeleri ve "devleti eleştirmeye" kalkışmalarından kaynaklanıyordu. Basında 25-35-45 ve hatta 55 yıl yer tutmuş, arka taraflarındaki kıllar çoktan kadayıf teline dönmüş adamlar, nasıl oluyor da, devletin çalıştırdığı bir çocuk yuvasındaki dayaklara bu kadar dehşetle şaşırıyorlar ve hiddete kapılıyorlardı? Hiç mi bilmiyorlardı? Hiç mi tahmin etmiyorlardı?
Demek ki bu arkadaşların büyük çoğunluğu bugüne kadar "mış gibi" yapıyorlardı. Sanki dayak hiç yoktu, çocuklar ballar böreklerle besleniyor, omuzlarda taşınıyordu! Külahıma anlatırlarsa belki külahım onlara bir işaret yapacaktır.
Bu ülkede "Devlet" esas olarak, vatandaşına "reaya muamelesi" yapmaya alışkındır. Daha da ötesi, devlet, vatandaşın önünde kendini astığı astık, kestiği kestik olarak görmek gibi bir hastalıktan mustariptir. Tümden dönüşünceye kadar da mustarip kalacaktır. Ne antibiyotik, ne aspirin, ne de C vitamini bu durumu değiştiremez. Bu sebeple, devlet kurumlarında, "reaya çocuklarının" pataklanmasından daha doğal bir sonuç da olamaz. Olamazdı!
Var mı itiraz edecek bu sözlerime? Küçük bir kasabada bile... (Hatta Türkiye'nin bütün kasabalarında...) Statü gereği "Şehir kulübü"ne veya yerel mahfile girmeye hak kazanmış olanlar... Nüfus ve tapu müdürleri, belediye başkan ve yardımcıları, hakim ve savcılar, askeri erkan, mülki erkan, okul müdürleri, ticaret ve sanayi odası başkanları, bilmemne dernekleri yönetim kurulu başkanları, borsa başkanları... Vesaire... Ucundan poposundan, devletin mümessilleridir, devlet adına orada bulunmaktadırlar... Bunların dışındaki halk da reayadır!
Türk basınının devletçi yazarları, işte "bu yapıyı" doğal karşıladıkları için, onlar kendileri de gazetelerde ve televizyonlarda merkep gibi koşturan meslektaşlarını "reaya gibi" gördükleri için, "mış gibi yapmak" zorundadırlar... Aslında domuz gibi bilirler gerçekleri... Ama "şaşırmış" gibi, sanki ilk kez duymuş gibi yapacaklar ki, bir rezalet karşısında görevlerini yapmış gibi görünsünler! REZALET SÜRERKEN SESSİZ KALIP, PATLAYINCA HAYRET EDENLER!
Bu memlekette hâlâ, iddia ediyorum, çocukların bir yarısı evde dayak yiyorsa, öteki yarısı da okulda hakaret ve baskıya ve hatta dayağa maruz kalıyor! Sonra kalkıyor, yüce yorumcularımız çocuk yuvasındaki baskı ve şiddete hayret ediyorlar! İddia ediyorum: Bu ülkenin en baba yazarları içinde bile evinde veya okulda dayak yememiş 10 kişi bulamazsınız. Bu bir Türkiye ritüelidir beyler! Uyanın da balığa gidelim demiyorum, bari "mış gibi" yapmayın! Yazı biraz asabi oldu, matrak geçemedik kusura kalmayın, sinirlendim çünkü...
|