|
|
Son yıllarda hiç bu kadar cesaretli bir iş çıkmadı
Necef Uğurlu uzun zamandır yapılmayanı yaptı ve içinde siyasal eleştirilerin olduğu bir senaryo yazdı. Cesaretli bir işti doğrusu çünkü zarar eden bankalara el koyan bir devlet kurumu üzerinden sistemi, ekonomi politikalarını eleştirdi. Bırakın eksiklikleri, abartıları bir tarafa; sadece bu yönüyle bile konuşulmaya değer bir film Döngel Kârhanesi... 'Tabutta Rövaşata' filmindeki oyunculuğu ile hafızalara yerleşen, uluslararası ödüllü oyuncumuz Ahmet Uğurlu da üç yıl aradan sonra eşinin yazdığı bu senaryo sayesinde beyazperdeye döndü. 'Her şey vatan için' diyen tipik Ankara bürokratı karakteriyle yine müthiş! Necef-Ahmet Uğurlu çiftiyle filmin kodlarını da kullanarak hicvedilen sistemi ve politikaları konuştuk
*** Necef Uğurlu ne oldu da, durdu durdu böyle bir senaryo yazdı? NECEF UĞURLU: İçimden gelir, yazarım, bu ilk vukuatım da değildi! (kahkaha atıyor) Bir de, ekonomi benim yan merakım. Diyeceksin ki, senin gibi bir ev kadını, 60'ına merdiven dayamışsın... AHMET UĞURLU: Neco yapma, sen yükseltince benim de yaşım yükseliyo... (kahkahalar atıyorlar) N.U: Türkiye'yi izliyorum uzun zamandır, garip bir hal aldık. Bir eğlence tesisine döndü Türkiye. Serbest piyasa ekonomisi diyorlar, tam o değil... Devlet küçülsün ki güçlensin... Hayır tam aksi giderek büyüyor. Bunları takip ede ede, herhalde bir birikim oluştu bende. Ben sadece içinde olduğumuz ağlanası halimizin aslında çok da komik olabileceğini dile getirdim. Çıkış noktam buydu. * Gerçekte de varolan, bankalara el koyan bir kuruma mı takıktınız aslında, genel olarak sisteme mi? N.U: Benimki devletin ekonomiye bu kadar müdahale etmesiyle ilgilidir. Türkiye'deki yurttaş o kadar çok şey istiyor ki devletten; inanılır gibi değil! Vergi de verse, batsa da, çıksa da, sonunda devletten bir şey istiyor. Ama devleti bu kadar zayıflatan da belki yurttaşların doğru seçimler yapmamaları, kararlı olmamaları...
YIRTMAK İSTEYENLER VAR * Doğru seçimler yapılmıyor derken... A.U: Mesela sağlık konusunda, eğitim konusunda talepleri olmalı. Üniversiteler iyileştirilsin, hastaneler daha iyi konuma gelsin! Bunun için bir istek yok. N.U: Hem dünyanın bir parçası olmak istiyor, hem de bunun için gerekli taleplerde bulunmayı bilmiyor. Çünkü ne yazık ki eğitim oranı düşük... Ben bunu anlatmak istedim. * Peki çözüm? N.U: Çözüm bence çok güçlü bir devlet, serbest piyasa ekonomisi, dünya ölçeklerinde Türkiye. Zaten gençlerin talepleri de bu; dünyadan haklarını istiyorlar, haklıdırlar. Tabii ki erdem çok önemli. Haklı rekabetin olmadığı yerde erdemden söz edilemez. Erdemin olmadığı yerde cesaretten de söz edilemez. Bunlar benim çıkış noktam... * Filmde tüm bu yanlışları yansıtabildiğinizi düşünüyor musunuz? N.U: Evet. Ben senaryoyu yazdım ama yönetmen yorumlayacak, oyuncular yorumlayacak. Ki ellerinden geleni yapmışlar, esas ana noktayı kavramışlar. * Esas nokta nedir? N.U: Yırtmak isteyenlerin trajikomik hikayesi. Yırtmak isteyenlerin ve yırtamayıp gitgide batanların ve Türkiye'nin hikayesidir. Bence komik durumdayız ama trajedi de vardır işin içinde. Ama fazla abartacak bir şey yok. Ben insanlar gülsün istiyorum! Ağlak bir toplum olmaya başladık. * Eğlenmek için yapılmış bir film sonuçta, gerçek hayatla örtüştürmemek gerekiyor ama bir sahnede Fransız bir rahibenin, okulunun önünden fahişe olması için alınıp 'hop' diye arabaya bindirilmesine 'yok artık amma abartmışlar' diyenler de var. Bunlara cevabınız nedir? A.U: Sanat zaten gerçek değildir. Türkiye'de şöyle bir alışkanlık var; biz tiyatro oyunlarında, sinemada, müzikte hep gerçeklik aradık. Halbuki gerçekle örtüştüğü zaman sanat olmuyor. Sanat varolanı değiştirerek başka bir şey sunar. Türkiye'de gözler, kulaklar hep bu gerçekçilik içinde dönüp dolaştığı için biz masalsı şeyler yaratmakta zorlanıyoruz. N.U: Bir iktisat profesörü bile 'bizim 12 senedir yazıp, çizip anlatamadığımızı bir kadın anlattı' demiş. Daha ne yapayım yani? A.U: Bırakın kerhane meselesini, devlete borcu var borcunu ödeyemedi, futbol takımına el koydu, çiftlikler, koyunlar, keçiler kaldı, 'Bunlara nasıl bakılacak' dendi... * Yani gerçek hayatta da devlet, TMSF gibi bir kurum bir kerhaneye el koyar, öyle mi? A.U: Koyar tabii. Bu kadar gerçekçilikten yola çıkan bir toplumun bunu haydi haydi kabul etmesi lazım. Kerhane dediğiniz nedir? Devletin izniyle açılmış bir yerdir. Her şehirde bir kerhane vardır, bunlar vergi verirler. Hatta 'Kerhaneler Kraliçesi' diye bir kadıncağız vardı, 'en çok vergi veren' diye cumhurbaşkanı ödül verdi. Bu kadar yasal olan bir şey, niye geçmesin? Ben Necef'i o yönden kutluyorum. İşte sanat orada, kimsenin düşünemeyeceği yerden çıkıyor. * Aslında bir sistem eleştirisi değil, hayat eleştirisi de mi var filmde? N.U: Teşekkür ederim, müthiş bir algılama. Evet, izleyiciye, 'Durum budur, gül' diyorum ve güldürüyorum. Beni burada farklı kılan tek şey, kadınlarda olan cesaret. Oturdum bunu yaptım. Son yıllara bakarsanız, bu cesarette bir şey yok. Ben bunu yazma cesaretini gösterdim. * Madem bu kadar cesaretlisiniz devam edersiniz... N.U: Ama cesaretin yanında sermaye de lazım! Devletten beslenmeyen cesaretli sermaye de lazım. Ben iki tane cesaretli yapımcı buldum; adamlar patır patır finanse ettiler.
50-60 MİLYON İZLEYİCİ BEKLERİM * Bir yazıda okudum, 'Bu filmi 3 milyon kişinin izlemesini bekliyorum' dediniz mi? A.U: Böyle bir beklentim var tabii... Hatta 3 milyon değil, 50-60 milyon bekliyorum (kahkahalar atıyor) Bakın ama Türkiye'de her şey aptallar için yapıldı; bu bana acı veriyor. Ben dizi izleyemiyorum mesela. Bütün bunları söylerken, 'Türkiye'de benden başka aktör yok, aktris yok, yazar yok' demiyorum. Dünyanın en iyi aktörünü de getirseniz, iki saatlik çala kalem yazılmış şeyi çekiverelim dediğiniz zaman, o bile sapıtır. Onun için dedim ki, "Biz akıllılar için bir şey yaptık. Kimisi bilmem ne bağlantılarından hoşlanmaz, kimisi bilmem ne sahnesini sevmez, bunlar ayrı ama konusu itibariyle, işleyiş bakımıyla akıllılara hitap eden bir filmdir. Onun için çok seyirci bekliyorum" dedim. Ben insanları en az kendim kadar akıllı, hatta daha fazla akıllı görüyorum. * Bu lafların üzerine gitmek zorunda kalacak herkes... A.U: Gitmezlerse bu filme; ben de bundan sonra aptallar için film yapmaya başlayacağım. * Büyük tehdit! A.U: Başka türlüsü mümkün değil, yoksa bu topraklardan çekip gitmem lazım. Ben burada yaşamak istiyorum. * Zekeriya Beyaz'ın filmde yer alması dikkat çekmek için miydi? A.U: Necef daha yazarken 'Zekeriya Bey'in olmasında yarar görüyorum' dedi. Çünkü Türkiye'de bir şeyler olur ve insanlar bunu tartışırlar. Bunlardan biri de Zekeriya Beyaz'dı. Kendini oynadı orada, rol yapmadı. Bakanı da Hüsamettin Cindoruk'un oynamasını çok istemişti Necef. N.U: Çok istedim çünkü o zekasıyla, esprileriyle çok başka bir adam, çok seviyorum. Ama Sapanca'nın en sıcak, rutubetli döneminde çektik filmi. Oyuncu olmayanlar zorlanırdı.
ŞİRİN SEVER
|