Taklit ateştir
Onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun" denince: "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız" derler. Şeytan, onları alevli ateşe çağırmış olsa da mı? (Lokman, 21) Geçmişin ve yaşamakta olduğumuz hayatın en kötü uygulamalarından biri insanlığı cehenneme götüren, taklittir. Yukarıdaki ayeti açıklarken bu durum görülecektir. 1. "Onlara: 'Allah'ın indirdiğine uyun' denince: 'Babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız' derler. Şeytan onları alevli ateşe çağırmış olsa da mı?" Bu âyetten çıkaracağımız önemli neticeler şunlardır: a) "Onlara: Allah'ın indirdiğine uyun denince." Bu ifadedeki hüm "onlardan" kasıt, Lokman 20. ayette geçen bilgi, rehber ve aydınlatıcı bir kitabı olmadan Allah hakkında mücadele edenlerdir. Hüm "onlar" zamiri, evrenselliği ifade etmekte, her neslin onlarını, kâfirlerini ve müşriklerini ifade etmektedir. Biraz daha genişletirsek, söz konusu zamirden maksat, babaları yanlış yolda olan, putperestliği benimsemiş olan babaların çocuklarıdır, denebilir. Bu tip insanlara, Allah'ın indirdiğine, yani ilâhi vahye, Allah'ın, merkezine tevhid inancını koyduğu dinine uyun denmesi olayını ve öğretim faaliyetini ele almaktadır. b) "Babalarımızı, üzerinde bulduğumuz yola uyarız, derler." İşte âyetin bu kısmı, sorgulanmayan, doğru olup olmadığı araştırılmayan inançların, insanın beyninde nasıl bir zincir veya bir pranga olarak yer aldığını ve gönlünü nasıl esir aldığını açıklamaktadır. Bu zincirin oluşturduğu duruma biz "taklit" diyoruz. İnsanlık ne çekti ise ve ne çekiyor ise bu taklitten çekmiştir veya çekmektedir. Geçmişi sorgulamayanlar ve babalarının gittiği yolun doğruluğu konusunda soru sormayanlar, geçmişi tanrı edinmekten kurtulamazlar. Geçmişi sorgulamak ise, geçmişi inkâr etmek ve onu topluca reddetmek anlamına alınmamalıdır. İşte Hz. Peygamber döneminde müşriklerin ve kâfirlerin ilâhi vahye uymalarını engelleyen, onların önüne aşılamayacak bir duvar oluşturan en temel etken bu taklit olmuştur. Ölü babalarının bıraktığı yanlış inanç mirası, onların gerçeği görmesini ve tevhid inancını kabul etmesini engellemiştir. Günümüzde de ülkeleri geri bırakan, ülkeleri başka ülkelerin kölesi haline getiren bu taklit belası ve geçmişte yetiştirilen büyük insanların mezarları ile övünmek olmaktadır. c) "Şeytan onları alevli ateşe çağırmış olsa da mı?" Demek ki, taklit şeytanın çağrısıdır. Aynı zamanda taklit alevli bir ateştir. Şeytan, insanı o alevli ateşe çağrırken, aynı zamanda taklide çağırmaktadır. Ateş, nasıl yanması mümkün olan her şeyi yakıp kül ediyorsa, taklit de insanların ortaya koyduğu ürünleri yakıp kül etmekte ve aklın çalışmasını durdurmaktadır. Taklidin zıddı, hareket, yenilik, gelişim ve değişimdir. Bunları gerçekleştiremeyen toplumlar bahçedeki kurumuş ve o nedenle meyve vermeyen ağaca benzer. Bu ağaç kesilip ateşe odun olur. Şeytan da insanları taklit ettirerek, onları ürün vermeyen kurumuş ağaca çevirmektedir. İşte o toplumlar, insanlığın sobasına odun olmaktan kurtulamazlar. Bir eğitim-öğretim faaliyeti, yetiştirmekte olduklarına sorgulamayı öğretip, onların taklit belasına kapılmalarını önlüyorsa görevini yerine getirmiş demektir. Eğitim, bunu yapmakla kalitenin doruğuna kavuşacaktır. "Babalarımızı bulduğumuz yola uyarız" diyenlere Yüce Allah Kur'ân'da şu soruları sormaktadır: i. "Ya ataları akıllarını kullanmamış, doğru yolu bulamamış idiyseler de mi?" Bakara 170'teki bu soru, aklı kullanmak, anlamak ve doğru yolu bulmak üzerine kurulmuştur. Demek ki, geçmiş nesillerin aklını kullanmama ve doğru yolu bulamama ihtimali vardır. ii. "Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?" (Mâide 5/104). Bu sefer de Yüce Allah, bilgi ve yine doğru yolu bulmak üzerinde sorusunu sormuştur. iii. "İbrahim dedi ki: İyi, ama ister sizin, ister önceki atalarınızın, neye taptığınızı düşündünüz mü?" (Şu'arâ 26/75-76). Burada "düşündünüz mü?" dediğimiz ifade, aslında kelime anlamıyla "gördünüz mü?" şeklindedir. Bu sefer de soru, gözlem ve düşünme üzerine kurulmuştur. iv. "Uyarıcı: 'Size, babalarımızı üzerinde bulduğunuzdan daha iyisi olsam da mı?' diye sorunca" (Zuhruf 43/24). Buradaki "daha iyi" ifadesi, "daha doğru" demektir. O zaman soru, daha doğru üzerinde kurulmuştur. v. Yorumunu yapmakta olduğumuz Lokmân 21'de de şeytanın alevli ateşe çağırması üzerinde soru sorulmaktadır. Kısaca şunu söyleyebiliriz: Bir şeyin eskiden beri yapılıp gelmesi, onun doğru olduğuna delil teşkil etmez ve etmemelidir. Yapılması gereken şey, sağlam bir referans ile onu sorgulayıp geçerliliğini veya doğruluğunu ortaya koymaktır. İşte Yüce Allah'ın vahyinin en önemli görevlerinden biri, bu sorgulamanın sağlam bir referansı olmaktır. Onun içindir ki, sağlam referans olan bu ilâhvahy, A'râf 157'de Hz. Peygamber'e, insanların beynine ve gönlüne vurulan taklit zincirlerini kırma görevini yüklemektedir. Günümüz İslâm âleminde taklit denen alevli ateşin her tarafı sardığına şahit oluyoruz. Yanıyoruz, alevler içinde kaldık; ama hâlâ farkında değiliz. Taklit zinciri beynimizi hapsetmiş; ölüler bizi idare eder hale gelmiş; kafamızı bir türlü geçmişten geleceğe çeviremez hale düşmüş durumdayız. Kur'ân, bu halimize ağlamakta, geleceğin nurlu ışığı uzaklaşmakta, her gün beynimize ve gönlümüze vurulan zincire bir halka daha ilâve edilmekte, durmadan ufkumuzu daraltmakta ve geleceğimizi karanlığa gömmektedir. Artık geçmişin günümüze ışık tutan değerleri ile ayak bağı olan yönlerini ayırdetme zamanı çoktan gelmiş, hatta geçiyor bile. Medeniyetin sobasına odun ve şeytanın çağırdığı ateşe yakıt olmadan beynimizi ayağa kaldırmalıyız. Artık bizi ayağa kaldıracak beyin doğumlarının gerçekleşmesi gerekiyor. Beyinlerimiz ve aklımız âhirette bizden şikâyetçi olmadan önce onlara yakışanı yapmalıyız. Sorgulanmadan önce beyinlere vurulan taklit zincirinden onları korumalıyız.
|