| |
|
|
Cam evde oturan komşusunun evini taşlamaz
Genel Yayın Yönetmenimiz Ergun Babahan, Sabah'ın 20 yılını değerlendiren dünkü yazısında, büyük bir içtenlikle geçmişe dönük "Kurumsal özeleştiri" de yapmıştı. Bu özeleştirinin bazı satırbaşlarını hatırlatayım: - 28 Şubat döneminde kendi çalışma arkadaşlarımızı birinci sayfadan hain ilan ettiğimiz günkü nüsha bir utanç belgesi olarak önümüzde duruyor mesela. - Yine Etibank'ın alınmasının ardından gazeteci-banka yöneticisi kimliğinin birbirine girmesi sonucu ortaya çıkan "iktidar yalakalığı" örnekleri de hâlâ hafızamızda. - Susurluk kazasının meydana geldiği gün, Çiller iktidarına yaranmak için yapılan sayfa gibi mesela. 5 küçük yerleşim merkezinde yapılan seçimi Çiller'in zaferi gibi sunmak adına Susurluk skandalının sayfanın altlarına itilmesini de unutmadık. - 2000 krizinden hemen önce atılan "10 yıl önümüzü görüyoruz" manşeti de ne bizim, ne okurların zihninden silindi. - Tıpkı Ecevit'in ölmek üzere olduğu haberleriyle, Yeni Türkiye Partisi'nin (Seçimde yüzde 1 bile oy alamadı) iktidara yürüyüşü manşetleri de... Bunlar bir dönemin hiçbir zaman unutmayacağımız sayfalarından birkaçı. Babahan'ın "Kurumsal Eleştiri" yapabilmesi elbet doğru ve güzel bir davranış. Ancak hepimiz biliyoruz ki kurumsal yanlışların ve ayıpların hem icracıları hem de sorumluları bireylerdir. 28 Şubat'la bağlantılı Sabah-Etibank ayıpları da, o dönemde çok yaygın olan tüm "Medya-banka-siyaset" ilişkileri gibi, bir takım insanların önce maddi mutluluğuna, sonra da bunlardan bazılarının maddi ve manevi mutsuzluğuna dayalıydı. Banka boşalmaları ertesinde çıkartılan 2020 sayılı yasanın TMSF tarafından nasıl tavizsiz uygulandığını, bankasını batıran yeğeni yüzünden Süleyman Demirel'in Güniz Sokak'taki evinin tapusuna tedbir konulması ile yeniden gördük. Ayrıca Ticaret Bankası dolayısıyla dönemin başbakanı ve ekonomi bakanı bile Yüce Divan'da. Sabah-Etibank olayında da, Sabah'ın kurucusu Dinç Bilgin ve ailesi, tarifsiz sıkıntıları yaşadılar, yaşıyorlar. Gazeteleri ve televizyonlarının yanında tüm birikimleri ellerinden alındı. Ancak Ergun Babahan'ın özeleştiri listesine konu olan dönemin ve Sabah-Etibank olayının hukuki ve fiili tüm sorumluları aynı sıkıntıları yaşamadılar. Sanki onlar bu olanları tribünden seyretmişler gibi, aklanmışçasına hem normal hem de mesleki yaşamlarını sürdürdüler. Bunlardan bazılarının şimdi Sabah'ın yeni yaşam dönemini kendilerince aşağılamaya çalışmalarını izlerken, Nurullah Ataç'ın "Çirkinlere kızmam, ama mütecaviz çirkinlere çok kızarım" sözünü hatırlıyorum. Ama bu durum normal. Bir ülkede yasalar birileri için geçerli birileri için de geçersiz olursa, "Baltanın sapı peşinden gider" atasözü, "Baltanın sapı baltayı keser" şeklinde de söylenilebilir.
|