Önemli bir dava
Birtakım davaları konuştuk. Eleştiri ile birtakım değerleri ve kurumları "tahkir ve tezyif" arasındaki pamuk ipliği sınırı, eleştirinin kolayca "hakaret" sayılabileceğini konuştuk. Orhan Pamuk ile tüm dünya ilgilendi. Hrant Dink'in mahkumiyetini de okuduk, duyduk. Duymadığımız, ilgisiz kalınan davalar da oldu; mahkumiyetler de çıkmaya başladı. "Düşünce ifadesi ve eleştiri"nin suç sayılmaması ilkesine şöyle bir yanaşan Türkiye, Ceza Kanunu'nun yenisiyle de eski limana, "mapushane"ye demir atmıştı gerisin geri. Ancak, özelliğinden ötürü görmezden, duymazdan gelinen bir dava... Açılışı ile önemliydi. Sonucuyla daha önemli geldi. Davacının kimliğinden ötürü davaya ilgi göstermeyenler, keşke sonucundan ötürü ilgilenmiş olsaydı. Davalı, üstelik bir gazeteciydi; lakin bir suçu da "şöhretli" olmamak, bir suçu "büyük medya"da olmamaktı; bir suçu da "Genelkurmay'ın dava açtığı şahıs" olmak!
Rahmi Yıldırım, eski bir asker, yıllardan beri de kıdemli bir gazeteci... Sistemin statü kalıplarını da, muhalif dolaplarını da biraz fazla zorlayan bir düşünce, haber ve yazı mercii idi. Adı "sansürsüz.com" olan internet sitesinde, sansürsüz eleştiri hayaliyle, iyi bildiği, kafa yorduğu, ama kimsenin pek kurcalamadığı bir kurumu ve bir durumu, üst rütbeli ve emekli kimi "paşalar"ın tutumunu ve "Ekonomide silahlı kuvvetler sorunu"nu didikledi. "Sermaye düzeninin koruyucusu" gibi değerlendirmeler yaptı. Yapar yapmaz da, Genelkurmay tarafından suç duyurusu geldi; Adalet Bakanlığı da işleme koydu. Bu tür bir dava elbette açılabilir, elbette her kurum kendini hakarete uğramış sayabilir. Sorun, böyle yüksek yerlerden, duyurulu, onaylı bir dava yola koyulduğunda... Ufukta görünen hapsin insanın çok yakınına sokulabilmesi. Yani, hapis cezasının, eleştiri ihtimalini de öldürmek, sindirmek üzere varlığı. Lakin... Ankara'da bir savcı, daha ilk hamlede çıktı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Yargıtay kararlarına, kanun gerekçesine atıflarda bulunarak... "Ne denli sert ve kırıcı olursa olsun, düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırsız olduğunu, tahkir ve tezyif kastı bulunmadığını, yazının eleştiriden ibaret kaldığını" belirtti. Hukuk bu kez, basit bir uygulayıcı gibi görünen, demokrasiye inançlı, özgürlükçü bir "yorumcu"nun elinde fikrin önünü açan öncü rol üstlenmişti. Önce savcının elinde ve dilinde, sonra da hakimin beraat kararında. Hiç olmazsa, en azından, birazcık... Davanın bu sonucu üstünde durulmalıydı. "Şöhret davaları"nın sanıkları, tanıkları ve yargı insanları kadar, bu davanınkiler de vurgulanmalıydı. Bu... Düşüncenin, eleştirinin, tartışmanın, özgürlükçü bakış açısının önünü açan "emsal" bir dava... Aksini düşünenler için de söylüyorum... Silahlı Kuvvetler'in tartışılma muafiyetini anlamsız kılarak, bizzat bu kurumun daha çağdaş, daha demokratik, daha etkin olmasının da yolunu açabilecek bir "yargı kararı" oldu. Yıldırım, mahkemedeki ayrıntılı savunmasında, "Paşalar, OYAK aracılığıyla aynı zamanda kolektif sermayedar" da demişti. Bence yanlış bir ifade idi. Cumhuriyet, "paşa" unvanını, paşalığı çoktan yasaklamıştı! OYAK deyince, aklıma geldi. Günlerce yazdım; astsubay, uzman erbaş ve asteğmen ve emekli sorunlarını azıcık sıraladım ve seslerini aktarma sözü verdim. Şimdi, birkaç gün... Eleştiriye çok kapalı olduğu düşünülen bir sistemin, "içeriden, tabandan" eleştirisi Dipsiz Kuyu'da. Sesten ziyade, feryat! Her şey daha insani, daha adil olabilsin diye.
|