|
|
Bitkiler her derde deva mı?
"Doğa", basit laboratuvarında topraktan aldığı bir kaç maddeyi, havanın oksijeni ve güneş ışığı yardımıyla harmanlayarak her bitkide onlarca hatta yüzlerce farklı yapıda bileşik yaratmaktadır. Bu yapılar, günümüzün gelişmiş teknik şartlarına rağmen en modern laboratuvarlarda bile aynı çeşitlilik ve hassasiyetle oluşturulamamakta. Şüphesiz bitkilerde bu bileşenler insanlar yararlansın diye meydana gelmemekte; bitkinin gelişimi, canlılığı, savunması, vb. fonksiyonlarının yürütülmesinde önemli rol oynamaktadır. Bitkilerin bu sonsuz kimyasal yapı zenginliğinden çeşitli şekillerde yararlanılabilmektedir. Lezzetinin uygun olması durumunda, herhangi bir zararlı etkisi de söz konusu değilse, besin olarak yararlanırız. Hatta bu şekilde kullandığımız bazı bitkilerin sağlık için daha yararlı olduğunu biliriz. Isırgan, sarımsak, enginar gibi "Şifalı Bitkiler" olarak adlandırdığımız bu bitkileri çeşitli şekilllerde doğrudan veya pişirererek tüketmeye çalışırız. Lezzeti besin olarak kullanılmaya uygun olmayan bitkilerden ise sağlığı korumak veya tedaviye yardımcı olmak üzere "Fitoterapi" de yararlanırız; papatya, melisa, kantaron vd.. Doğrudan kullanılması tehlikeli olabilecek bitkiler ise uzmanlar tarafından ilaç olarak değerlendirilmektedir. Modern tıpta tedavide yararlanılan önemli sayıda bileşik ya doğadan elde edilmekte ya da doğal bileşikler model alınarak, onlara benzetilerek, sentezlenmektedir.
BİTKİSEL İSE ETKİSİZ Mİ? Anlamakta güçlük çektiğim yaklaşım "Bitkisel ilaçların etkisiz olduğu" veya "Etkinin plasebo olduğu" şeklindeki ifadeler! İçerisinde onlarca hatta yüzlerce kimyasal bileşen taşıyan bir karışımın etkisiz olduğunu düşünebilmek hangi mantıkla açıklanabilir bilmiyorum. Suyun bile önemli biyolojik etkileri var. İyot bakımından fakir suyu bulunan yörelerde karşılaşılan tiroit sorunları örnek olar a k gösteril e b i l i r . Suyun taşıdığı mineral içeriği sağlığımız için yararlıdır. Vücumuzda belirli biyokimyasal reaksiyonların gerçekleşmesinde, çeşitli fizyolojik olaylarda son derece önemlidir. Tam tersi olarak insanlara bir süre hiçbir mineral taşımayan "distile su" versek, vücutta belirli biyokimyasal ve fizyolojik reaksiyonlarda önemli aksaklıklar meydana gelmesi kaçınılmaz olur, çeşitli fonksiyonel bozukluklara yol açabilirdi. Geçenlerde, gazetelerde gözüme ilişen ve yeni satışa sunulan bir su markası ile ilgili reklam ilgimi çekti. Oldukça sert bir tadı olan suyun bu dezavantajı, zengin mineral içeriğine bağlı olarak avantaja dönüştürülmek üzere içerikte yer alan minerallerin vücut fonsiyonları bakımından önemi ön plana çıkarılmış. Tam bir çağdaş pazarlama tekniği. Ancak, bu duruma boksta sanırım "belden aşağı vurma" deniyor. Bu tip reklamı bir ilaç firması bir ilaç için yapsa mutlaka soruşturma açılırdı!
İSVEÇ ŞURUBU Kırk kadar bitki kısmının karışımı ile hazırlanan bir şurup; son yıllarda epey popüler. Şimdi bir hesap yapalım. Yukarıda bahsettiğimiz üzere, her bitkide ortalama en az 20-25 madde olsa, karışımdaki madde sayısı 800- 1000 civarında. İnanılmaz değil mi? Her bir maddenin vücutta metabolize olmak için vücudu bilhassa karaciğeri, böbrekleri yoracağını gözönüne alırsak! Vücuda yarardan ziyade zarar vermesi kaçınılmaz. Tabii maddelerin bir de birbiri ile etkileşmeleri sözkonusu (sinerjistik). Karışımın içerisinde bu kadar madde varken her derde deva gibi hissettirmesi doğal. Bir de daha milli bir şekli yaratılmış "Osmanlı şurubu". Üzerinde "Bu bir ilaç değildir" diye yazıyor ama her tarafından endikasyon ibareleri fışkırıyor! Bu konuda maalesef hiç bir önlem alınmıyor.
|