| |
Kuzey Irak'ın adı ve Barzani'nin unvanı
Harika bir zamanlama. Merkezi Musul olan Ninova eyaletinde "hayır" oyları yüzde 55'te kaldığı için yeni Irak Anayasası kabul edilmiş sayıldı. Bu açıklamadan birkaç saat sonra da Mesud Barzani, anayasal ve resmi Federe Kürdistan Başkanı sıfatıyla Beyaz Saray'da ağırlandı...
Anayasalar bir toplumu oluşturan tüm unsurların desteklemesi ve o belgede önerilen çerçeveyi benimsemesi durumunda toplumsal sözleşme işlevini görebilirler. Bu açıdan bakıldığında, Irak'ta yeni anayasa kabul edilmiş sayılabilir mi? Hem evet, hem hayır... Evet; çünkü kayıtlı seçmenlerin yüzde 63'ünün katıldığı 15 Ekim'deki referandumda anayasaya ülke genelinde yüzde 78.59 "evet", sadece yüzde 21.41 "hayır" oyu verildi. Hayır; çünkü 4 Sünni eyaletten 3'ünde "hayır" oyları çoğunluğu oluşturdu. Saddam'ın eyaleti Selahaddin'de yüzde 81, El Anbar'da yüzde 96.9, Ninova'da yüzde 55. Bu da Sünniler'in çoğunluğunun anayasayı reddettiği anlamına geliyor. Zaten Sünni direnişçilerin Bağdat'ın kalbine ulaşmaları, 9 Nisan 2003'te Saddam'ın heykelinin devrildiği Firdevs Meydanı'ndaki 19 katlı Filistin Oteli'ne intihar saldırısı yapabilmeleri, anayasayla gelen yeni sistemi tanımayacaklarını anlatmaya yeterli. Tanımamakla kalmayıp, direnişi ya da çatışmaları iç savaş boyutuna bile taşıyabileceklerini de... Özetle, Irak hukuken anayasal düzene kavuştu ama fiilen tam değil. Peki anayasayla ne değişti? Çok şey, çok...
Beyaz Saray'daki "Başkan" Önce, kendimizi, en azından dilimizi alıştıralım: Komşumuzun adı artık Irak Cumhuriyeti değil, Federal Irak Cumhuriyeti. Daha önemlisi, Kuzey Irak'taki fiili durum resmiyet ya da anayasal temel kazandı. Onun da adı Kürdistan Federe Devleti oldu. Bayrağı ayrı. Parlamentosu ayrı. Hükümeti ayrı. Güvenlik güçleri ayrı. Yargısı ayrı. Hatta ekonomisi ayrı... Bitmedi; Kürdistan Anayasası, Irak Anayasası'nın üstünde. Kürdistan Parlamentosu'nun kabul ettiği ve edeceği yasalar, Irak Parlamentosu'nun yasalarının önünde ve üstünde. Kürdistan Hükümeti de, bölgenin "tek" hükümeti. Yani, Irak hükümetinin o bölgede otoritesi ve geçerliliği yok (Yeni Anayasa'nın 53'üncü maddesi). Bir başka deyişle, Kürdistan, Arap toprağı olmaktan çıktı. Yine bitmedi; anayasanın uygulanamaması veya ihlali durumunda ayrılma, bağımsızlığını ilan etme hakkına da sahip. Bütün bunlar tek anlama geliyor: Osmanlı'nın mirasını paylaşmak için İngiltere ile Fransa arasında imzalanan 1916 tarihli Sykes-Picot anlaşması yavaş yavaş yırtılıyor. Anlaşmayla Ortadoğu'ya getirilen düzenin ve yine o anlaşmayla kurulan devletlerin temeli çatırdıyor. Zaten sağduyulu ya da gerçekçi tüm gözlemciler bu anayasanın Irak'ı önce Lübnan gibi iç savaşa sürükleyeceği, sonra da Yugoslavya gibi parçalayacağı görüşünde birleştiklerine göre, o olasılığa kendimizi alıştırmamız gerekecek. Bu koşullarda Habur gümrük kapısının Irak veya -dünden itibaren- Federe Kürdistan tarafına, onların Halil İbrahim gümrük kapısına çekilen güneşli kırmızı-beyaz-yeşil renkli bayrağın indirilmesi talebinden sonuç almak ne kadar mümkün olabilir? Aynı şekilde, Ankara'nın "Kürdistan diye bir ülkeyi tanımıyoruz. Böyle bir ülke olmadığını herkes biliyor" (Dışişleri Sözcüsü Büyükelçi Namık Tan'ın 1 Eylül'deki açıklaması) görüşü Suriye ve İran dışındane kadar destekçi bulabilir? Ancak kesin olan birşey var: Türkiye bu resmi görüşünü korudukça, "Federe Kürdistan Başkanı" Mesut Barzani'nin Ankara'ya davet edilmesi imkansız. Varsın Beyaz Saray'da Bush tarafından ağırlansın. Varsın gelecek hafta İngiltere Başbakanı Blair'in konuğu olarak Londra'ya gitsin... Düşündük mü; ya bu "sürrealist" tutum Kuzey Irak'ı veya Federe Kürdistan'ı İsrail'e iterse?
|