Meclis'te neler olabilir?
Hükümetten bir kaynağa, Anavatan partisi'nin Erkan Mumcu öncülüğünde grup kurmasının önümüzdeki dönem Meclis'teki havayı nasıl etkileyeceğini soruyorum. "Bizimkiler önemsemiyormuş gibi gözüküyor. Ama aslında önemseseler iyi olur. Çünkü Erkan grubu tutabilirse, hele de 30'a çıkarsa, Meclis'te yüklenmeye başlar" diyor. Aslında da Anavatan'ın yaptığı (ve Doğru Yol Partisi'nin bir türlü yapamadığı), Meclis'te "grup" kurmanın avantajı da bu. Otomatik olarak daha fazla konuşma, toplantı yapma, basında yer alma imkanı kazanıyorsunuz. Önemli olan Meclis'teki varlığı değil, dışarıdaki yansımaları. Mumcu, hükümetten "Bu iktidarın iç yüzünü gördüm ve gördüklerim hoş değil" edasıyla ayrılıp, ondan sonra da hep "elinde daha uygun zamana sakladığı dosyalar olduğu" izlenimini verdi. Ancak geçen hafta grup kurmadan önce yaptığımız röportajda "yapıcı" muhalefet istediğini söyledi. Benim izlenimim, Mumcu'nun, (kendine hakim olabildiği ölçüde) Başbakan Tayyip Erdoğan'a doğrudan saldırmaktan kaçınacağı. Belli ki bunun imaj açısından faydalı olmadığı hesabı yapılmış partide. Ancak Anavatan'ın varlığı, yolsuzluk konusunu sahiplenmesi, parlamentoda CHP'yle stratejik ortaklık isteği ve Emin Şirin gibi "soru önergesi rekortmeni" vekilleri grup başkanvekili ataması, Meclis'teki AK Parti grubunun (ve zaman zaman hükümetin) "ayarını" bozabilecek unsurlar. AK Parti kurmayının dediği gibi "Önemsenmiyormuş gibi gözüküyor. Ama aslında önemseseler iyi olur." Ankara'da Ramazan rehavetine rağmen Meclis hızla ısınmaya başladı. Bu sezonun rengi belli. Yeni yasalar yapma açısından geçen yıla kıyasla nispeten "yavaş", kavga gürültü açısından "hareketli" olacak. Yavuz Donat'ın bizlere hatırlattığı gibi, 2006 yılbaşından itibaren siyasilerin aklında "Önümüzdeki yıl seçim var" cümlesi olacak. AK Parti kurmayları ise, 2007 sonrası Meclis'in en az "üç partili" olma ihtimaline karşı stratejiler düşünmeye başlayacak. Ve tüm bunların arasında, her zaman her ülkede olduğu gibi "minik krizler" yaşanacak. Hükümetin bu süreçte yıpranıp yıpranmayacağı, krizleri nasıl "yöneteceğine" bağlı. Hükümetin "kriz yönetimi" konusunda pek başarılı olduğu izlenimi yok Ankara'da. Galataport, Sakalı Şerif, Van Rektörü gibi sıkıntılı konularda, "kriz yönetimi" denilen, her şey olup bittikten sonra Başbakan'ın açıklama yapması oldu. Ama iş o noktaya geldiğinde, konu çoktan medyada şekillenmişti. Oysa AB ile müzakere sürecine giren daha uzun soluklu ve serinkanlı bir kriz yönetimi gerekiyor. Yalnız Başbakan'ın demeçlerine dayalı değil...
|