Çocuk öldü ve büyüdü
Bir yıl kadar önceydi... 12 yaşındaki Uğur, Mardin Kızıltepe'deki evlerinin önünde, babasıyla birlikte, "terörist" olarak vuruldu. Bedeninde 13 kurşun vardı. Bedeni dedik, cesedi idi. Bir çocuk bedeninin 13 kurşunlu cesede dönüşmesinin "terörist" bir gerekçesi olabilir miydi, diye düşünen de oldu, düşünmeyen de. Bölgede her çocuğun "ileride terörist olabileceği" diye bir kuşku ile politika yapılır, güvenlik sağlanır, bu hayat geçer, ülkede birlik bütünlük sağlanır mıydı, meçhul. Lakin, meçhul olmayan şuydu: Bazı polisler ateş açmış, babası ile çocuk düşmüştü. Gerekçe diye, ellerinde silah olduğu, eyleme hazırlandıkları filan da söylendi. Tanık olanlar da, babanın kamyonunu yüklediğini, iyi bir öğrenci olan çocuğun terlikleriyle ona eşlik ettiğini, oradan ateş filan açılmadığını da. CHP'li, AKP'li milletvekili heyetleri de raporlar hazırladı; raporlar tanıklarla aynı fikirde oldu. Neyse... Elbet adalet, elbet hukuk işler, elbet gerçek anlaşılırdı.
Zanlı polisler önce görevden alındı. Sonra göreve verildi. Görev yerleri değiştirildi. Çocuğun yeri değişmedi tabii. Sonra şu oldu: Dava, çok eski bir şehir olan Mardin'de değil, Eskişehir'de görülmeye başlandı. Bu arada Uğur çocuk olmaktan çıkarılmış, ceset olmaktan çıkarılmış, büyütülmüş büyütülmüş "bayrak" yapılmıştı. Gerçeği, katili, kurşunun tetiğini, delik deşik bedenin hesabını aramak bir yana, Uğur çocuk çekiştirile çekiştirile siyaset yapılmış, nefret yapılmış, milliyet yapılmıştı. Devlet ise... Sanık olmuş polisleri sanık gibi tutamayacak kadar tuhaf... Mahkemeyi çocuğun cesedinin düştüğü bir Türkiye şehrinde göremeyecek kadar tuhaf... Bir çocuk ile babasının öldürülmesinin mahkemesini, "iç savaş" sahnelerine alet edecek kadar tuhaftı. Çocukta da, ailesinde de, yöresinde de, herkesi her şeyi "terörist" olarak görenler, çocuğu "bayrak" edinenlerin üstüne salındı. Gerçeği, adaleti, hakkı, hukuku aramak değil; ötekinin gırtlağına basmak isteyenlerin eline atıldı Uğur.
Siz... Böyle bir hukuk, böyle bir güvenlik, böyle bir adalet, böyle bir gerçek anlayışıyla bu ülkenin her köşesinde adalet duygusunu, aidiyet duygusunu, ortaklık duygusunu tesis edemez, tahrip edersiniz. Siz de... Böyle bir demokrasi, böyle bir hukuk, böyle bir adalet, böyle bir gerçek anlayışıyla, bir çocuğun hakkını istismarla, şiddet kurbanı bir çocuğun hakkını "şiddetle" savunarak, şiddete yoldaş kılarak, pusularda öldürülmüş başka babaların yetimlerine dair hiçbir vicdan geliştirmeyerek Kürt çocukların ufkunu karartırsınız. Siz ise... Böyle bir milliyet, milliyetçilik, Türklük anlayışıyla, nefret, intikam, şiddet hummasıyla, 13 kurşunla delik deşik bir çocukla ilgili gerçeği hiç merak etmeyecek, adaleti hiç istemeyecek kadar körlükle ancak her şeyi paramparça edersiniz. 12 yaşında bir çocuk 13 kurşunla delik deşik öldürüldü... Ölüyken büyüdü, büyüdü de mermiler kadar yaşı oldu... Kim, neden, ne hakla, hangi gerekçeyle, hangi emirle, hangi inisiyatifle, hangi bilgi, duygu, korku ya da yanılgıyla vurdu?
|