| |
|
|
Devleti küçültmenin yolu
"DEVLETİ küçültmek" lafını yanlış anladık herhalde.. Ufaltıyoruz.. Otorite olarak ufaltıyoruz ki, millet kanun kural tanımasın, herkes bildiğini yapsın, anarşi doğsun. Hak hukuk, "Gücü gücü yetene" diye oluşsun.. Keyfilik doruk noktasında ve devlet seyrediyor.. Sadece seyrediyor..
Pazartesi sabahı.. Keyif içinde işimin yolunu tutmuşum. Tam Akmerkez önünde kırmızı yandı. Durduk beklemeye başladık. Biz beklerken yanımızdan hışım gibi bir kamyon geçti.. Yani, kırmızı yanalı ne zaman olmuş, adam göre göre basıyor gaza.. Neyi göre göre.. İşte İstanbul'un, işte Türkiye'nin acı, acıklı tablosu bu.. Kırmızıyı göre göre değil.. Ona alıştık.. Tam o kırmızının altında iki trafik polisi duruyor. Arada kaynamasınlar, uzak mesafeden de görülsün diye fosforlu yelek giymiş iki trafik polisi de, kırmızı lambası yanan direğin dibinde dikiliyorlar.. Kamyon şöförü kırmızıya aldırmıyor.. Daha acısı, üzücüsü, rezilliği, utancı, oradaki iki trafik polisini de umursamıyor, adam yerine koymuyor.. Çünkü onların kendisine hiçbir şey yapmayacaklarından emin.. Bunca yıllık İstanbul sokakları deneyimi ile alışmış.. Adını bildiği gibi biliyor ki, kırmızıda basar geçer, polisler de bakar giderler.. Şimdi İstanbul Trafik Müdürü diyebilir ki, "O polisler o an müdahale edemezlerdi. Ama gereken yapılmıştır.." Mesele o değil müdürüm, mesele o değil.. Mesele o şöförün pervasızlığı. İstanbul sürücüsü, İstanbul'da devleti adam yerine koymamayı öğrenmiş.. Önemli olan o.. Amerikalı Navajo çölünde, en yakın insandan ve insan yapısından 300 kilometre uzakta iken kaktüs ağaçlarının arkasında polis olmasından korkar.. Bizimki kentin en merkezinde, Akmerkez önünde, iki trafik polisinin yanında kırmızıyı gazlar.. Önemli olan bu farkın, iki ülke polisleri tarafından yaratılmış olmasıdır. Haa.. Bu arada Sayın Müdürüm, evrakları kontrol edin bakalım.. 24 Ekim pazartesi günü Etiler'de, sabah 9.30 ile 10.00 arasında 34 UL 2560 plakalı kamyon hakkında yapılmış bir işlem var mı?.
|