Gelişigüzel fetva verilmez (2)
d) "Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zâlim kim vardır?" (En'âm 6/93). Âyetin tamamına bakılırsa Allah'a yalan iftirası, yalancı peygamber olmak ve Kur'ân gibi bir kitap yazabileceğini iddia eden kâfirle beraber zikredilmekte ve onlara eşit olmaktadır. Burada Allah'a karşı kimlerin yalan uydurduğunu birinci elden En'âm 91. âyet belirlemektedir. e) Allah'a iftira edenlerin, yalan uydurup fetva verenlerin amacı ne olabilir? Bu sorunun cevabını En'âm 144 vermektedir: "Yoksa Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şâhit mi oldunuz? Bilgisizce insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan kim daha zâlimdir? Şüphesiz Allah o zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez." Demek ki, bu insanların amacı insanları yoldan çıkarmaktır ve kendi görüşlerini, fetvalarını Allah'ın emri, vahyi, hükmü gibi gösterip Allah'ın adını kullanarak insanları kandırıp onları yoldan çıkarmaktır. f) "De ki: Rabb'im ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır" (A'râf 7/33). Bu âyette Yüce Allah neleri haram kıldığını sıra ile açıklamakta ve bunların arasına "bilmediği bir şeyi Allah hakkında söyleme" yi de koymaktadır. Allah hakkında bilerek konuşmak gerekiyor. Allah hakkında bilmek, O'nun vahyini bilmek anlamına gelmektedir. Din hakkında konuşmak için, vahyin bilinmesi temel ilkelerden biridir. Din eğitiminin etkinliği, kalitesi ve başarısı buna bağlıdır. g) "Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabb'ime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım" (Yûnus 10/15). Yüce Allah Hz. Peygamber'e bunu söyletmektedir. Hz. Peygamber vahye uymak zorunda olduğuna göre, din âlimi ve görevlileri de ona uymak zorunda değiller mi? "Vahye tâbi olmak", onu insanlara tebliğ etmek, öğretmek, dini bilgiyi ondan almak ve onu hayata geçirmek demektir. h) "De ki: Allah'ın size indirdiği rızıktan bir kısmını helâl, bir kısmını da haram kılmanıza ne dersiniz? De ki: Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a iftira mı ediyorsunuz" (Yûnus 10/59). Bu tip uygulamaların iki kaynağı vardır: Ya Allah izin vermiş olacak ya da Allah'a iftira ediyorlar. Yüce Allah bu âyette, Allah'a iftira edenlerin âhiret inancında bir probleminin olduğuna dikkat çekmekte ve şu soruyu sormaktadır: "Allah'a karşı yalan uyduranların kıyâmet günü hakkındaki kanaatleri nedir?" (Yûnus 10/60). i) "Kim Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim olabilir? Onlar kıyâmet gününde Rabb'lerine arz edilecekler; şâhitler de: İşte bunlar Rabb'lerine karşı yalan söyleyenlerdir, diyecekler. Bilin ki, Allah'ın la'neti zâlimler üzerinedir" (Hûd 11/18). Bu âyet birinci derecede Hûd 13'te geçen, Kur'ân'ı Hz. Muhammed'in kendisi uydurdu diyen müfterileri ilgilendirmektedir. Ama âyetin evrensel özelliğini dikkate alırsak, bizim konumuza da girmektedir. Allah'a yalan iftira edeni Yüce Allah zâlim ilan etmekte ve la'netinin üzerinde olacağını söylemektedir. 3. Bütün bu âyetleri yorumunu yapmakta olduğumuz Nahl 116 ile bir araya getirdiğimizde din eğitiminin temel ilkesi ortaya çıkmaktadır. Din âlimi ve görevlileri gelişi güzel fetva verip bu helâldir, şu haramdır diyemezler. Çünkü bu âyetlerden aldıkları bilinç, bunun Allah'a ait olduğunu onlara öğretecektir. Onlar, böyle yaptıkları takdirde hata yaparak Allah'a iftira etmiş olacaklarını bilmelidirler. Yüce Allah Kendisine iftira edenlere felâh vermeyeceğini esasa bağlamaktadır. Tersine iş yapanlar "kurtuluş, zafer, mutluluk" anlamına gelen felâhı elde edemeyecek, ona kavuşamayacaklardır. Demek ki, din adına verilen yanlış fetvalar toplumların, hatta İslam aleminin mutluluğunu, başarısını, bereketini, erdemini alıp götürmektedir.
|