|
|
|
|
|
|
Tek isteğim 'Bravo Gülriz'e bizi böyle bir besteciyle tanıştırdı' demeleri
Bugüne kadar Kaldırım Serçesi, Sokak Kızı İrma, Kabare, Hair, Direklerarası ve Keşanlı Ali Destanı gibi Türk tiyatro tarihine damga vuran müzikallere imza atan Gülriz Sururi, bu kez anne ve babasının 30'lı yıllarda oynadığı Ayşe Opereti'ni sahneye koymaya hazırlanıyor. Destek sözünden cayanlar yüzünden kamikaze gibi yoluna devam ediyor.
1930'lı yıllar... İstanbul'un altın çağı... Dönemin ünlü dans salonlarından birinde tanışan ve aşık olan Abdülhamit'in kilercibaşısı İbrahim Bey'in torunu Suzan Hanım ve Nazif Sururi Paşa'nın oğlu Lütfullah Bey, aileleri evlenmelerine izin vermediği için evden kaçar; arkadaşlarının babası Muhlis Sabahattin Bey'in evine sığınır. Muhlis Bey; Muhsin Ertuğrul'un film müziklerine imza atan dönemin ünlü müzisyeni. Batı ve Türk müziğini kaynaştıran yepyeni bir müziğin öncüsü. O sıralar, bir aşk hikayesinin anlatıldığı ünlü 'Ayşe Opereti'ni sahnelemek üzeredir. Ortaya çıkar ki, evine sığınan bu iki gençten biri çok iyi bir tenor, diğeri de müthiş bir sopranodur. 'Sen gel Ayşe ol, sen de Ahmet' diyerek operetteki ana rolleri onlara verir. İlk kez sahneye Samsun'da çıkarlar. Ünlü soprano dokuz aylık hamileyken bile sahneye çıkmayı sürdürür. Yani Gülriz Sururi daha anne karnındayken Ayşe Opereti'ne aşinadır! Ancak anne ve babasının bu rolleri Muhlis Bey'den nasıl aldığı konusunda hiçbir bilgisi yok. "Nasıl olduğunu bilmiyorum, keşke babama 40 kez anlattırsaydım" diyerek ekliyor: 'Ay babam yine bunları mı anlatacak' diye kaçıp gitmelerimi hatırlıyorum da... Oysa insan yaşarken karşısındakini sünger gibi sıkıp bilgilerini almalı. Yine de kulağımda kalanlarla kitaplarımda çok sayfa doldurdum. Sanıyorum Muhlis Bey, o rolleri oynayanlar kapris yaptığı için anne ve babama teklifte bulunmuş...
* Ne kadar sahnelenmiş bu operet? İşte onu bilmiyorum, yıllarca oynanan birşey. 'Operetin kralı' deniyormuş o dönem... Ben 20'li yaşlarıma geldiğimde babam bana notaları hediye etti ve "Gülriz, annenin rolünü oynamanı istiyorum" dedi. Ben de hiç düşünmedim çünkü o zaman operet benim için çok eski. Babam çok ısrarcı oldu, yıllar sonra da notaları benden istediğinde bulamadım. Onun evinde kalmış o zamanlar... Sonra
TRT 1966 yılında babamdan, 'Türk operetleri' diye bir dizi yapmasını istedi. Babam da bu çok sevdiği hikayeyle başlamak istedi. Bana da annemin rolünü teklif etti. Kendi rolünü de Zeki Müren'e söyletmek istedi. "Baba ne yapıyorsun çok değerli bir şarkıcı olabilir ama alaturka bir şarkıcı sonuçta. Operet müziğiyle ne alakası var" diye itiraz ettim. "Söyleyecek çünkü onun kadar iyi bir tenor daha yok" dedi babam da. Sonra ben kaçtım...
* Neden kaçtınız? Kaçtım çünkü harikulede bir ses, benim müzikal kariyerimi mahvedecek! Razı olmadım; babama ve Zeki Müren'e birer mektup yazdım ve özür diledim.
* Tek neden Zeki Müren'in sesi miydi yani? Tabii canım! Hatta mektupta 'Eğer televizyon olsa ben karşınızda durabilirdim ama görüntüsüz, sadece ses olarak bu kadar yok olmaya razı değilim' dedim.
* Sonra pişmanlık duydunuz ve Ayşe Opereti'ni tekrar sahneye koymaya mı karar verdiniz! Hayır. 2000'li yıllardı, bir gece babamı rüyamda gördüm. Bana dedi ki, "Nerede sana verdiğim notalar?" Gülriz sen bir proje yapmak istiyordun, işte sana işaret! diye düşündüm o an. Örümceklerin, tozların arasından o radyo kesitini çıkardım. Fakat 15 dakikalık bir metin var kasette. Ben de oturup baştan yazdım, 15 dakikalık metinden bir hikaye yarattım.
* O günkü operetten değişen ne var? Yine 1930'larda geçiyor ama yazım şeklini biraz daha günümüze uyarladım ve yönetmenimiz Başar Sabuncu'ya teslim ettim. "Biz Shakespeare'in sağ kulağından girip sol kulağından çıkıyoruz, nedir sendeki bu Muhlis Bey sadakati?" dedi. Ben bundan da cesaret alarak değişiklikler yaptım. Ana tema aşk ama oyun genişletildi, büyütüldü, sayı 18'e çıktı.
* O günün aşklarıyla bugünün aşkları arasında çok fark var. Oyunu bugüne uyarlarken zorlandınız mı? Bana bakmayın siz, ayağım yere sağlam basar ama ilk bakışta aşka da inanan romantiklerdenim. (gülüyor) Ama bugünün gençleri ilk bakışta aşka inanıyor mu onun biraz üzerinde durmak gerekir. Belki bu oyuna gelirlerse böyle bir aşkın havasını yaşarlar.
* 65 yıldır sahnelenmeyen bir oyunu sadece gördüğünüz rüya yüzünden mi sahneye koydunuz? Rüyalardan, romantizmden çok hoşlanan biri olmama rağmen ayakları yere sağlam basan bir insanım. Önemli olan şuydu: Muhlis Sabahattin Bey'in o muhteşem müziği yıllardır mezara sokulmuştu. Ben şimdi o örümcekleri üflüyorum. Ben şu ana kadar hep özgün müzikleri olan müzikallerde oynadım. Son yıllarda gördüklerimizse, kesinlikle küçümsemek adına söylemiyorum, müzikal değil; piyasa müziklerinin toplandığı, şovmenlerin rol aldığı olaylar... Müzikal kaç yıldır yapılmıyordu. Ve ben bunu misyon gibi düşündüm. Bu operetin, müziği sayesinde bir Keşanlı Ali Destanı, Lüküs Hayat çizgisinde olacağına, belki de onlardan çok başka bir yere taşınacağına inanıyorum.
ŞİRİN SEVER
|
|
|
|
|
|
|
|
|