Terazinin kefeleri
Dışişleri Bakanı Gül, Financial Times gazetesine demiş ki... "Yargıç değilim ama Orhan Pamuk davasında ceza çıkacağını düşünmüyorum." İyi temenni. Pamuk kadar ünlü değil, gazete manşetleri de ona ayrılamaz ama, mesela gazeteci Sinan Kara, "Datça Kaymakamı'na yayın yoluyla hakaret" ten 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Kitap yazıp demiş ki... "Bir ülkede namuslular da namussuzlar kadar cesur olursa işte o zaman o ülke düzelmeye gidecektir". Aslında İsmet İnönü' ye ait olduğu bilinen bu sözden ötürü "İsmet Paşa" yargılanacak değil ya... Mahkeme, "namussuz" dan kaymakamın kastedildiğine karar vermiş. "Namuslu" nun kim olduğuna dair kesin bir karar yoksa da, Kara' ya önce 6 ay, sonra "kastın yoğunluğu, suç işleme eğilimi" vesaire ile 9 ay hapis kesinleşmiş. Kimsenin kimseye hakaret etmesini savunacak değilim herhalde. Ama, bir ceza kanununun yerel ölçekte... Yani yerel bir devlet görevlisinin davasında, yerel mahkemelerin elinde, eleştiren (sorgulayan) haber ile hakaret arasında ayrım yapmakta zorlanıp zorlanmayacağı ciddi bir meseledir. Kanunu hazırlayan hükümet ile Dışişleri Bakanı ne derler bilmiyorum ama... Yargıç değilsek de, şöhretli olmayan herkese bu tür davalarda ceza çıkabileceğini düşünmenin yeridir. Çünkü herkes dünyanın izlediği ünlü bir yazar olamaz.
Aslında büyük medya da bu somut olayları haber yapmalı ki, ayrımcılık olmasın. Mesela Hürriyet'ten Gülden Aydın da aynı davada, yine kaymakama hakaret gerekçesiyle mahkum olduğunda, gazetesi hiç olmazsa bunu önemsemeli. Bizler de önemsemeliyiz. Aslında aralarındaki mesafe pek yakın olmayan "eleştiri" ile "hakaret" in, eleştiriden rahatsız olanlar tarafından birbirine yapıştırılması o kadar kolay ki. Başbakan'ın (yahut avukatlarının) açtığı (ve kazandığı) davalar da göstermişti. Dışişleri Bakanı Gül muhtemelen onların mahkumiyetle biteceğini tahmin etmemişti. Yerel iktidarlar, tartışmalar, gerilimler aslında birer sessiz laboratuar gibidir. Şöhreti, gücü olmayanlar oralarda ezilebilir, lakin gerektiğinde her yerde, her ölçekte herkesin başına gelebileceklerin de misalini verir.
Bir de tabii, daha ince davalar var. Uluslararası PEN Yönetim Kurulu Üyesi Norveçli yazar Schoulgin' in İstanbul'da yargılanan yazar Zülküf Kışanak' ın davasından çıkışta dediği gibi belki... "Bu davalar aslında Orhan Pamuk davasından daha ciddi ve daha gerçek davalar." Çünkü birtakım insanlar manşet filan olmadan "Cumhuriyet'e, Türklüğe hakaret" le yargılanıyorlar. Sessiz sedasız bir destek alıyor, ama kimsenin büyük şefkatine mazhar olamıyorlar. Burası da aynı şekilde eleştiri ile hakaretin arasındaki mesafenin kayganlaşıp kayıp gittiği, istendiği gibi yorumlanabileceği, ancak daha da tehlikeli bir alandır. Büyük medya; adını bile bilmediği, kitabını dahi görmediği, yabancı medyanın pek önemsemediği, yabancı liderlerin anmadığı... Kitabının başlığından, içeriğinden kafadan kıllandığı... Manşet, sürmanşet, aniden köşe yazarı yapmayı hayatta düşünmediği birini, bir de "bu tür" dava sanığı ise, hayatta adam yerine koymaz ki... Dışişleri Bakanı da davalarında ceza çıkıp çıkmayacağını merak etsin! Bakın, "adaletsiz bir dünya" da adaletin terazisinde denge, suç ve cezada eşitlik, yargının kudretten bağımsızlığı hayli güçtür. Sırf sinir olduğunuz insanlar, mevzular zaviyesinden değil, geniş açıdan bakarsanız, görürsünüz. Kendinizi görebilmeniz bile mümkündür!
|