| |
Ya değişeceğiz Ya vazgeçeceğiz
Türkiye ile AB dün Brüksel'de ilk tarama toplantısını yaptılar. Böylece 42 yılı aşkın süredir bazen sabırla, bazen isyan ederek beklediğimiz tam üyelik müzakereleri süreci resmen başladı... Şimdiden kendinizi hazırlayın; bu süreçteki tartışmalar, bugüne kadar yaşadıklarımıza rahmet okutacak...
Şaştık kaldık; 17 Aralık'ta müzakere tarihi alınmasını şenliklerle kutlayan Türkiye dün müzakerelerin açılmasını sessiz sedasız geçiştirdi. Hevesimiz mi azaldı? Daha işin başında ruhen yorulmaya mı başladık? Yoksa yeni bir döneme girdiğimizi mi fark etmedik? Artık kader arkadaşımız olan Hırvatistan, Brüksel'de ilk tarama toplantısına başmüzakerecisi Vladimir Drobjak'ı gönderirken, Türkiye'nin sanki sıradan görüşmeymiş gibi AB Daimi Temsilcisi Büyükelçi Oğuz Demiralp'le temsil edilmesi, sizce de şaşırtıcı değil mi? Neyse... Tarama toplantılarının başlamasıyla, Türkiye kendini tepeden tırnağa yenileyeceği, yenilemek zorunda kalacağı ufuklara "vira" diyerek yelken açtı. Ancak geminin yoğun bulutların ardındaki ufka ulaşması, Yunan mitolojisi kahramanlarından Odysseus'un maceralarından çok daha zorlu, çok daha tehlikeli bir yolculuğu gerektirecek. Türkiye'yi bir dönem AB nezdinde temsil etmiş olan emekli Büyükelçi Cem Duna'ya göre "Sancılı sabahlar, uykusuz geceler" bizi bekliyor, AB eski Genel Sekreteri Büyükelçi Murat Sungar'a göre ise "AB ile sorunların hiç bitmeyeceği sinir savaşı günleri başlıyor." Bu savaşın ilk muharebesi de sadece 20 gün sonra, 9 Kasım'da yapılacak. AB'nin Türkiye İlerleme Raporu'nu yayınlamasıyla. Brüksel'den gelen bilgiler, raporda geçen yıla göre daha kötü bir fotoğraf çekileceğini haber veriyor: "17 Aralık sonrası reform sürecinin hızı kesildi. Yargının bir bölümü reformlara direniyor." (YÖK bildirisine "Yargıya müdahale ediliyor" diye kıyameti koparanlar, bakalım AB'nin eleştirileri karşısında ne yapacaklar?)
Bu yıl başlık açılır mı? Bu saptamaların ardından talepler sıralanacak: "Düşünce ve ifade özgürlüğünün önünü açın..." Yani? " Türk Ceza Kanunu'nun 301 ve 305'inci maddelerini değiştirin." Hani şu ünlü "Türklüğü aşağılama" ve "Temel milli yararlara karşı hakaret" suçlarını düzenleyen maddeler. Oysa Adalet Bakanı Cemil Çiçek arkadaşımız Muharrem Sarıkaya'ya dün ikisini de değiştirmeyi düşünmediklerini söyledi, hatta üstüne basa basa "Değiştirmeyeceğiz" dedi. Buyurun bakalım.... Duna'nın dediği gibi, katılım müzakereleri "pazarlık" değil AB'ye "tam uyum"sa, Türkiye'nin "Sadece müktesebatın 35 başlığını konuşurum, başka bir konuya girmem" koşulu öne sürme imkânı yoksa, İlerleme Raporu'nda yer alacak taleplerle Adalet Bakanı Çiçek'in şanlı direnişi nasıl bağdaşacak? Yanıt: Ya yine Duna'nın ifadesiyle, müzakere süreciyle içine girdiğimiz cam fanus kırılacak ve Türkiye uyumsuzluğun bedelini ödeyecek. Ya da siyasetin üslubu değişecek. Biz hükümetin daha yolun başında fanusun kırılmasını göze alacağına zerrece ihtimal vermiyoruz. Çünkü 2004 İlerleme Raporu'nda bu talepler genel ilkeler olarak yer aldı. Brüksel Zirvesi kararlarında da. Çerçeve Belge'de de. Ama galiba o belgelerde söz edilmeyen "bir şeyler" de pişiriliyor. 3 Ekim sonrası AB açıklamalarında, "Tarama ile müzakerelerin paralel götürülebileceği, hatta yıl bitmeden bir veya birkaç başlığın açılabileceği" söyleniyordu. Şimdi ise bu ifadelere bir "cümlecik" ekleniyor: "Müzakerelerin önündeki siyasi engellerin kaldırılması koşuluyla..." Hoppala! Hani o engeller sadece ilgili başlıkların açılması sırasında masaya getirilecekti? Ne oldu? Önkoşula mı dönüşüyor yoksa?
|