kapat
   
SABAH Gazetesi
 
    Son Dakika
    Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Teknoloji
    Arşiv
    Etkinlikler
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
  » Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    İşte İnsan
    Sinema
    Turizm Rehberi
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Yeme konusunda iyiyim ama balıkları ayıramam
Yeme konusunda iyiyim ama balıkları ayıramam
En lezzetlisi Marmara'dan çıkan balık

Gani Müjde'yle balık sohbeti

Ünlü mizah yazarı, "deneyimli denizci" Gani Müjde'yle balık üzerine keyifli bir söyleşi yaptık.


Yeme konusunda iyiyim ama balıkları ayıramam

Mizah yazarı Gani Müjde denize olan tutkusuyla da tanınır. Müjde ile Maltepe sahilindeki Foça Balık Lokantası'nda zengin bir menünün eşlik ettiği uzunca bir sohbete giriştik.

Mizah yazarı Gani Müjde'nin balıklarla olan yakınlığı otuzlu yaşlarda başlamış. Deneyimli, iyi bir denizci olan Gani Müjde balık avlamaktan yana şanslı değil. Avlamak yerine restoranlarda yemeyi tercih ediyor

- Gani bey, oturup balık yediğimiz bu yer bir zamanlar denizdi. Sonra dolduruldu. Küçükken Anadolu yakasında otururdum. Buralarda, Maltepe, Bostancı açıklarında kocaman kırlangıçlar, iskorpitler yakalanırdı. İnsanlar balığı hem tutmaktan hem pişirmekten hem de balığın iyisini yemekten hoşlanırdı. Şimdi aradan geçen zaman içerisinde balığı tutanlar profesyonelleşti. Bizler denizden koptuk; artık balık lokantalarına gidiyoruz Size imreniyorum. Çünkü teknem yok; denize çıkıp balık tutma imkanım yok. Ama siz farklısınız.

- Ben de balığı tutanlardan değilim. Birkaç kere denedim, trakonya tuttum hep. Zehirli bir balık. Denizin hayranıyım; gezerken arkadan kaşık atılıyor ama balığın hiç geldiğini görmedim. Bir tek İyon denizinde yaklaşık 20 kiloluk bir balık yakalamıştım. Ben balıkla geç tanışanlardanım. Neredeyse 30 yaşından sonra balığı merak ettim. Doğrusu bizim evde pek nadir balık yenirdi. Kosovalı bir aile. Türkiye'ye geliniyor, Fener'e ve Balat'a yerleşiliyor. Etrafta balık var ama bizim ailemize balık kültürü yavaş yavaş girmiş. Belirli yaşlardan sonra cebe üç beş kuruş girince, balık lokantalarına gitmeye başladım. Bu kültürü biraz da oralarda öğrendim. Yeme konusunda iyiyimdir ama balıkları pek kolay ayıramam hangisi nedir diye. Ama ben de tutanlara imreniyorum; keşke tutanlardan olsam diye.
- Tutmanın çok büyük bir keyif olduğunu çocukken keşfettim, yaşadım. Balığın denizden hakiki rengiyle, ışıl ışıl bir çıkışı olur, hele kırlangıç balığı denizden çıkarken üzerindeki renkler tavus
kuşunun kuyruğundan çok daha görkemlidir.

- İstanbul'un denizle bağı koptu. Bu hem deniz kirlenmesinden, bir parça da yanlış şehir planlamasından kaynaklanıyor. Bir de denizcilikle de ilgili devletin çıkarttığı bir sürü problem var. Küçük teknesi olana zengin muamelesi yapılıyor. Sonuçta herkes yavaş yavaş karaya doğru çekiliyor.

- Ben sizden farklı olarak İstanbul'da denizle iç içe büyüdüm. Ama çocuklarım İstanbul civarında Marmara'dan denize hiç giremedi.

- Ben çocukluğumda girdim biraz ama ne zaman ki biraz büyüdük, denize gitmemeye başladık. Marmara'nın iklimi de güzeldir. Gittiğiniz yerler kalabalık, sıcak. Oysa Marmara'da deniz sıcaklığı da, kara sıcaklığı da farklıdır.

- İstanbul hakikaten cennettir. Mesela şimdi oturduğumuz yer biraz sağ veya sol taraf olabilir,
eskiden plajdı. İdealtepe plajı, Maltepe plajı; buralar eskiden hep plajdı. Plaj kültürünü de kaybettik. Caddebostan'da yıllar sonra plaj açınca olanları gördük.

- Bostancı'da evim vardı. Pazar günleri büyük bir kalabalık evimin önünden denize giriyordu. 1986- 87'den bahsediyorum. Sanayileşmeyle birlikte hızlı bir şekilde tepetakla gitti. Her ne kadar Haliç gözlerimin rengi gibi olacak diyenler çıksa da, olmuyor yani.

- Birkaç yıl denetlendiği zaman doğa kendini nispeten temizliyor ve o temizleme körfezde balıkların rahatça üremesine yetiyor. İzmir körfezi de bir iki senedir temizlendi. Şimdi balık giriyor körfeze. Deniz kuşları da artık çöplükler yerine denizin üzerinde dolaşıyor. En güzeli de deniz artık mavi görünüyor; çamur gibi değil

- Marmara için de bunu söyleyebiliriz aslında. Eskiye göre epey iyileşme var son zamanlarda.

- Bu sularda ıstakoz tümüyle yok olmuştu. Şimdi Marmara'nın güneyinde, daha temiz sularda ıstakoz çıkarılabiliyor. Tekrar gelişmeye başladılar..

- İnşallah denize de gireriz. Denize kavuşmak için bin kilometre yol yapmak zorunda kalmayız. - Tayland'da çok ilginç bir yer gördüm. Önce markete gidiyorsun ön tarafta balık tezgahları var balıklar karidesler şunlar bunlar. Arabaya atıyorsun. Seni üç numaralı aşçıya yolluyorlar. Ona talimatını veriyorsun. Malzemeyi alıyor. Parayı orada ödüyorsun. Bir de pişirme parası istiyorlar. Her şeyin de fiyatı belli. Üzerlerinde yazıyor. Pişen yemeğini götürüp masanda afiyetle yiyorsun.

- Bunu Türkiye'de yapmak çok zor. Bizim insanımız kendisine hizmet edilmesini bekler akşam içkili bir lokantada keyif için yemek yiyorsa. Bir de biz yiyebildiğimizden fazlasını sofrada görmekten hoşlanan bir milletiz. Önce gözümüz doyacak. Size katılmamak mümkün değil, çünkü balığa haksızlık ediyoruz. Bu nadide yaratığı, mezelerle karnımız doydu diye didikleyip bırakmak, gerçekten günah.

- Deminden beri birbiri ardından mezeler geliyor. Hepsi de denizle alakalı. Zeytinyağlı yaprak sarma bile var; o bile deniz ürünleriyle yapılmış. Ama bir balık lokantasında barbunya pilaki niye gelir, haydariye niye gelir, anlayabilmiş değilim.

- Meze diye bir kalıp oluştu Türkiye'de. Beyaz peynir ve kavun ile başlayıp, acılı ezme ile biten bir tepsi dolusu meze.

- Buradaki bütün yediğimiz mezelerde bir balık bağlantısı vardı. Hepsi de hem orijinal, hem de lezzetliydi. Ama artık balığın kendisini yiyelim.

- Evet. Burası benim favori balık restoranımdır. Bu gibi mezeleri çok iyi yapan yerlerde baştan tercihimi yapıyorum. Ya hiç balık yemeden mezelerle devam ediyorum. Ya da baştan balık ve salata söyleyip, balığın tadını çıkarıyorum. Şimdi lüferin tam zamanı. Güzel bir ızgara lüfer söyleyelim. Gani bey gördük ki sizin için balıktan çok deniz ağır basıyor. Denize gönül vermeniz nasıl oldu?

- Yıllar önce Kalamış'ta bir ev aldım. Karşıda bir marina var. Canım sıkıldıkça marinaya doğru yürümeye başladım. Yürüdükçe tekneleri görüyorum. Yavaş yavaş yelkenli ne demek, motor yat, gulet, tirhandil ne demek, öğreniyorum. Cem Özer'le çalışıyordum o zamanlar. Bana, Tekne alsana!' dedi. Yahu ben o kadar zengin değilim, dedim. Manyaklaşma; o kadar para değil ki bu işler. Gel ben sana bulurum bir tane' dedi. Bana bir tane beş metrelik yarım kameralı bir starbot buldu. 250 bin lira mıydı neydi. Alıyorum' dedim. Aldım, suya koydum, battı. Bu arada ben işi de bilmiyorum. Bir sürü adama paralar kaptırıyorum. 'Abi demire tonoz atmamız lazım' diyorlar, bir servete tonoz atıyoruz. Sonra o motoru satmak zorunda kaldım. Başka bir motor aldım. Haliç'te büyümüşüm ama tekne bana yabancıydı. Sadece iyi kürek çekerdim. Gırgır dergisindeyken Yenikapı'dan sandal kiralar, notlarımı alır açılırdım. Başlardım orada düşünmeye. Denizin ortasında, hiçbir şey yok. Karikatürlerimi not ederdim, sonra döner, çizerdim onları. 17-18 yaşlarındayken.

- O tekne herhalde çok dayanmadı.

- Evet. Sonra motor yat gibi bir şey aldım. 26 feet civarında. Çok güzeldi. Artık denizin üstünde evim vardı; tuvaleti vardı, küçücük, ocağı vardı. İnsanların denizin üzerinde yaşayabildiğini gördüm. Sınava girdim, ehliyeti aldım ama denizcilik bilgim sıfır. Kalamış'tan açılıp dolaşıyorum, o kadar. Sonra bir arkadaşın yardımıyla biraz öğrendik işte. Bodrum'a götürmeye karar verdim. 'Marina'ya koyarım, orada otel parası vermekten kurtulurum burası benim evim olsun' dedim. Gerçekten çok büyük bir keyifti. Fakat benzin parasına acıyorum. Serde de Kosovalılık var; cimriyim de..

- Kosovalılar cimri mi olur?

- Evet, cimri olurlar. Derken biri, Oğlum sen manyak mısın, yelkenli al' dedi. Açıyorsun yelkeni, püfür püfür bedavaya gidiyorsun. Bir cimri olarak çok hoşuma gitti. Sattım onu, üstüne biraz para koydum, gidip yelkenliyi satın aldım. Hiç yelkenli tecrübem yok. Yelken niye açılır, nasıl açılır, nasıl gider, bilmiyorum. Slovenya'da teslim edilecek. Nasıl getireceğim ben bunu diye düşünürken, 'birini bul' dediler. 'İstanbul Yelken'de bu işi yapan arkadaşlar var' dediler. Edip diye bir arkadaş. Anlaştık. Atladık uçağa gittik, baktık tekne duruyor. Biz de çizme falan bir şeyler bakıyoruz. Edip dedi ki, Yola çıkacağız. Yol uzun, sana bazı şeyleri öğreteyim. Bak kardeşim burası pupa, burası pruva, bu direk, apaz rüzgar, pupa rüzgar, dar apaz, geniş apaz, orsa seyri'... Hepsini anlatıyor. Bir sürü yabancı terimler. Sonra yola çıktık. Pilotluktan geldiğim için dehşet bir navigasyon tecrübem var. Edip'e dedim ki, ben tekneyi götüremem ama navigasyonu yaparım. Edip onda da pek güvenmedi bana ama baktı ki doğru şeyler söylüyorum, ses etmedi. Bu yolculukta denizciliğe ait bütün bilgileri kabaca aldım

- Hani denize atılıp da yüzmeyi öğrenmek gibi

- Gibi.. Buraya gelmesi 15 gün sürdü ve 15 gün sürekli yelken aç, kapat. Dümen tutmayı öğrendim. Çok önemlidir, pupa rüzgarlarda dümen tutamazsan mahvolursun. İlk seferimdi. Sonra çok sevdim bu işi. Bodrum'da ailece gezdik. Eşim sevdi, çocuklar oldu, çocuklarla beraber gezdik falan, yetmemeye başladı. Sonra bu teknemi aldım Fransa'dan. Onu ben getireceğim dedim. Artık biliyorum. Navigasyon konusunda da Türkiye'de olmayan sistemlerim var. O yolculukta da pekişti iş. Şimdi iyi bir denizciyim ama ben hala amatörüm. Muhtemelen amatör olarak da kalacağım. Çünkü açık denizde büyük fırtına seyrim yok. Bunu bilmiyorum. Evet 4-5 metrelik dalgaları gördüm ama fırtına yoktu, kaba dalgaydı.

- Lezzete dönecek olursak, bizim kıyılarımızda teknenin yanaşacağı iyi yemek yenecek lokantalar var mı?

- Mesudiye'de var. Ortam Restoran. Gördüğüm en iyi yerlerden biri. Selimiye'de var, Sardunya. Bodrum'da balıktan mahrum kalmıyorsak, Akvaryum sayesindedir. Tekneyle gideriz. Cengiz o sırada tutulmuş en iyi balık hangisiyse, bize getirir. Göcek'te çok denemedim. Birçok yerde balık çiftliğinden çıkma standart balık, standart salata şeklindedir. Bu söylediğim yerleri ise gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim.

- Herhalde sadece denizcilere yani teknesi olanlara hizmet veren yerler çok da pahalı olamazlar.

- Aynen öyle. Yani yelkenci olanların çoğu benim gibi cimri. Bedavaya alıştıkları için.

- Kızdırmayın, kendim tutarım, diyorsunuz herhalde.

- Çok doğru söylüyorsunuz; hiçbir zaman fahiş fiyatla karşılaşmadım. Dediğiniz gibi fahiş fiyat yapma şansları yok. Lezzete çok önem veriyorlar. Gelenler genel olarak eğitim düzeyi yüksek insanlar olduğu için onları uyduruk mezelerle kandırmak kolay değil.

- Gani bey, Maltepe sahilindeki Foça restoranda ramazan öncesi son hafta sonunda hem çok güzel bir yemek yedik, hem de güzel bir sohbetimiz oldu. Geldiğiniz için çok teşekkür ederim. Tekrar görüşmek üzere.
Foça Balık Restaurant Turgut Özal Bulvarı, No:110 Sahilyolu, Küçükyalı/Maltepe Tel: (0216) 5198686
DİĞER GURME HABERLERİ
 Kebap deyince akan sular duruyor
 İftarda açık büfe olmaz
 Lezzet avcısı kalori avcısına karşı
 Cabernet Sauvignon
 Üzüm kabuğunun moda içkisi Grappa
 Bayan Margarita'nın efsane içkisi
 Bağbozumunda şarabın tadı başkadır
 Şarapta misket üzüm farkı
 İster kirazlı ister şeftalili likör zamanı
 Şato alın, şarap üretin
 Ördeğin sosuna meyve aromalı şarap yakışır
 Şarap şaraba baka baka kopyalanıyor
 Şampiyonlara şampanya yakışır
 Türk şaraplarında kalite yükseliyor
 Chaplin'den sinema dersi
 İthal içki stokları alarm verdi
 Kremlin Sarayı'nın şarapları Türkiye'de
 Bir yudum buzlu kahve ferahlatır
 Fabrikasyon nikahlar
    Cumartesi Yazarlar
    Güncel
    Yaşama Dair
    Sinema
  » Gurme
İstanbul Park hız kesmiyor
İstanbul Park hız kesmiyor
İstanbul Park, dünyanın en hızlı motosikletlerinin yarıştığı...
İş dünyasının genç liderleri
İş dünyasının genç liderleri
Yaşıtları üniversiteyi bitirip iyi bir yerde çalışmanın hayalini...
'Yeşim seni sevmiyorum'
Eleman üşenmemiş dalgakıranın üzerine adam boyunda bu cümleyi yazmış.
Adresi değişse artık!
Yıllar hızla ilerlerken, bir insan üç aşağı beş yukarı nasıl aynı...
Silah tacirleri ve dünyamızın bitmeyen çilesi
Rus kökenli Yuri Orlov'un öyküsünü anlatan 'Savaş Tanrısı' haftanın en iyi...
Çirkefin içinde yetişen kırılgan çocuklar
İşte belgesel denen alanda sinemanın yüzünü ağartacak ve uzun zaman...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.