Paris moda haftasının ardından
Malumunuz olduğu üzere, Paris yılda iki kere modanın başkenti olur. En "top"undan en acemisine modeller, tasarımcılar, aktrisler, moda yazarları bu kente doluşur ve günde 10 kadar resmi, bir o kadar da "off" defile ile fuarlar, konferanslar, sergiler düzenlenir. Böylesine modayla dolu bir haftada, ben de, bir moda delisi olmamakla birlikte, şovların eğlenceli atmosferine bayıldığım için, her yıl "eş dost" kontenjanından bir kaç defileye "icabet ediyorum". Eh, dolayısıyla da, 2006 ilkbahar yaz koleksiyonları hakkında bir parçacık ahkam kesmekten kendimi alamıyorum! Gördüğüm kadarıyla, geçtiğimiz yazın romantik ve hippy kızları önümüzdeki yaz yerlerini daha sofistike, daha dişi ve lüksü seven kadınlara bırakmışlar. Bej, krem, beyaz tonları, şık kokteyl elbiseleri, safari takımlar, değerli kumaşlar, mücevher gibi ayakkabılar benim en çok dikkatimi çeken ortak temalardı. Diyeceğim o ki hanımlar, önümüzdeki yaz daha klasik giyinip, daha havalı görünmek için şimdiden çalışmaya başlayın: 15 santimlik topuklarla yürümek, Audrey Hepburn gibi süzüm süzüm süzülmek antrenman isteyen işler! Bir de her sezon, defilelerin ardından gelen sosyolog röportajlarını muhakkak dinler, bol bol eğlenirim: Eğer trend hoppa ve renkliyse, "Efenim bu yıl krizden ve savaşlardan sıkılan modacılar, kadınlara umut vermek için neşeli modeller yaratmışlar" diye beyanat verirler. Ertesi yıl gri tonları moda olduğunda, aynı sosyologlar "Efenim bu yıl tasarımcılar ekonomik krizin ve savaşların bunalımını trend'lere yansıtmışlar" diye yorum yaparlar. Yine tabii böyle oldu ve "moda antropologları", bu sezon lüks kavramının öne çıkmasını, tasarımcıların ekonomik krizden bıktıkları teziyle açıkladılar. Uzun yıllardan beri dostluklarıyla övündüğüm Ece ve Ayşe Ege, artık moda dünyasının çok iyi tanıdığı Dice Kayek markasının yaratıcıları. Bu iki dünya güzeli kızkardeş, geçtiğimiz Ocak ayında annelerini kaybettiler. Bir Paris akşamında, "Ne zordur o sayfayı çevirmek" dediğimde Ece hüzünle susmuş, Ayşe ise "Hiç bir zaman çevrilmiyor o sayfa Sedef" diye cevap vermişti. Ece ve Ayşe, bu yılki defilelerini, annelerine ithaf ettiler. Ece, 60'lı yılların bütün "elegansını" taşıyan Esin Hanım'ın gardırobundan aldığı ilhamla, son derece zarif giysiler tasarlamış. Ama defilenin en güzel yanı, Paris Operası'nın muhteşem salonlarında yapılmasıydı. Garnier Sarayı'nın görkemli mimarisi, Ece ve Ayşe'nin, "Esin Hanım'dan aldığı esine" tanıklık etti. Hem de dünya güzeli kadınların katılımıyla. Fransız sinemasının ünlü aktrisleri Julie Depardieu, Florence Darel ve Mathilda May, bizden Alev Ebuziyya, Fatoş Yalın, Yonca Ebuziyya, Nilüfer Göle gibi, hepsi de benim son derece güzel bulduğum kişilikli kadınlar, Esin Hanım'ın anısı için bir araya gelmişlerdi. Ertesi gün Ayşe ve Ece'ye sordum: "Söyleyin kızlar, acaba kaç anneye nasip olur Paris Opera Sarayı'nda, böylesine şahsiyetli güzeller tarafından saygıyla anılmak?"... Karanlıkta tam da seçemedim ama Ece, galiba gözünde küçük bir damlayla "Hiç kimseye" dedi. Eminim, Esin Hanım, yukarılarda bir yerde, kızlarıyla gurur duyuyordur...
Sedef Ecer
|