Cennet hangi amellerle kazanılır? (2)
3. "Muttakiler hem bollukta, hem darlıkta infak ederler." Günah işlemeyi terk eden kişi kendini infak ile tatmin etmekte ve insanlığa faydalı olmaktadır. Günah, insan ruhunu daraltırken, infak genişletmekte ve cennetin yoluna iletmektedir. Muttaki, sadece imkanları bol olduğu zamanda değil, dar olduğu anlarda da infak etmeyi alışkanlık haline getiren kimsedir. Asıl maharet, darlıkta infak etmektir. Âyetin bu kısmında yer alan "bolluk" ve "darlık" kelimeleri, ekonomik manada alınabileceği gibi, psikolojik manada da alınabilir. Psikolojik anlamda alındığında mana, "Sevinçli ve sıkıntılı anlarında infak ederler" şeklinde olur. 4. "Öfkelerini yutarlar." Muttakinin ikinci özelliği, öfkesini kontrol altında tutmasıdır. Âyetin bu kısmında geçen kâzım kelimesi, lügatta "gizlemek, saklamak, örtmek, bastırmak, zaptetmek, menetmek, durdurmak; sükut etmek, söylememek ve öfke ile dolu olmak" anlamlarını ifade eder. Bu manalarıyla kavram, psikolojik boyut kazanmaktadır. Önemli bir ruh disiplininin ve olgunluğunun işareti olan öfkeyi yutmak ve kontrol altına almak, takvânın önemli şartlarından biridir. Hz. Peygamber -sanki bu âyetin tefsirini yaparcasına- şöyle buyurmuştur: "Öfkesinin gereğini yerine getirebilecek güçte olduğu halde öfkesini yutan adamın kalbini Yüce Allah güven ve imanla doldurur" (Ebû Dâvûd, Edeb). İnfaktan daha üstün olan öfkeyi yutmak, muttakinin özelliklerinin ikincisi olarak sayılmıştır. Çünkü Yüce Allah özellikleri kolaydan zora, önemliden daha önemliye doğru sıralamaktadır. İnfak maldan fedâkârlık, öfkeyi yutmak ise duygudan fedâkârlıktır; başka bir ifadeyle infak mâli, öfkeyi yutmak ise manevi bir ameldir. Yüce Allah önce maddi fedâkârlığı, sonra da manevi fedâkârlığı zikretmektedir ki birincisi ikincisinin alt yapısını oluşturur. Yukarıda zikrettiğimiz hadiste Hz. Peygamber öfkeyi yutmanın getirisine işaret ederek, öfkeyi yutmanın önemini ortaya koymuştur. Öfkeyi yutmak, nefisle alakalı bir oluşum ve psikolojik bir eylemdir. Ama zikri geçen hadise göre, bu eylemin getirisi gönülde meydana gelmekte, yani ürününü orada vermekte ve gönül, güven ve iman ile dolmaktadır. Nefisteki öfke ateşinin sönmesi, gönüldeki güven ve imanın güçlenmesine neden olmaktadır. Böylece Hz. Peygamber, sebepsonuç ilişkisi ile psikolojik alanda analizler yapmaktadır. Demek ki nefisteki kin kabardıkça ve dışarıya taştıkça, gönüldeki güven ve iman azalmakta, nefisteki kin azaldıkça da gönüldeki güven ve iman artmaktadır. 5. "İnsanları affederler." Yaptığı bir davranışla karşısındakinin kinini kabartan kişinin suçunun bağışlanması manasını ifade etmektedir. Affetmek de bir fedâkârlıktır. Bu açıdan bakınca Âl-i İmrân 134'te üç türlü fedâkârlığın ele alındığı anlaşılır: İnfak (ekonomik fedâkârlık), kinini yutmak (psikolojik fedâkârlık) ve affetmek (sosyal fedâkârlık). Burada kolaydan zora, önemliden daha önemliye doğru bir sıralama yapılmaktadır. Demek ki en zoru ve en önemlisi insanları affetmektir. Kolay olanlar, bir sonrakinin, yani daha zor olanın alt yapısını oluşturmaktadır. Daha zor olan bir eylemi gerçekleştirebilmek için önce daha kolay olanı tatbik etmek gerekiyor. Kolay amellerden zora, zordan daha zor olana doğru insanları alıştırma metodu Yüce Allah'ın Kur'ân'da uyguladığı ve beşeri eğitimcilere öğrettiği bir metottur. Buradan hareketle diyebiliriz ki: Din âlimi ve görevlileri halka dinin önce kolay olan ibadetlerini, daha sonra da zor olanlarını öğretip yaptırmalıdır. Mesela Kur'ân'da beş vakit namaz bir âyette sıralanmamaktadır. Âyetlerin birinde üç vakit namaz (Hûd 11/114); diğerinde dört vakit namaz (Rûm 30/17-18) geçmektedir. Bunun sebebi, bir günde beş vakit namaz kılamayacak olan kimselere bir kolaylık olabilir: Böyleleri önce bir vakit ile başlar, daha sonra bunu ikiye çıkarır ve böylece sonunda beş vakit namazı kılar. Neticede kolaydan zora doğru giden bir metot uygulanmış ve başarı elde edilmiş olur. 6. "Allah, iyilik edenleri sever." 134. âyetle, 133. âyetin sonunda geçen muttakilerin nitelikleri açıklanmıştır. Buna göre, kendileri için gökler ve yer genişliğinde cennetin hazırlandığı muttakiler, bollukta ve darlıkta infak edenler, öfkelerini yutanlar ve insanları affedenlerdir. Böylece takvânın hangi eylemlerle elde edileceğine başka bir açıdan açıklık getirilmiş ve böylesi kimseler, 134. âyetin sonunda ki muhsin sıfatıyla vasıflandırılmıştır. Demek ki muttaki ile muhsin hemen hemen aynı anlama gelmekte ve aynı ruh olgunluğunu ifade etmektedirler. Diğer taraftan darlıkta ve bollukta infak etmek, kinini yutmak ve insanları affetmek muhsinin (iyilik yapan kimsenin) nitelikleri olarak sayılmaktadır. Muttaki ve muhsin vasfını kazandıran bu ameller, Allah'ın sevgisini celbedip yeryüzüne indirmekte ve bir ödül olarak sunmaktadır. Bu görüşten hareketle diyebiliriz ki, ilâhi sevgi yeryüzünde infak, öfkeyi yutmak ve insanları affetmek gibi oluşumları aramakta, onları bir gölge gibi takip etmekte ve onların oluştuğu gönül ve yerlere bir lütuf olarak inmektedir. Fakirin ihtiyacını gidermek, öfkesini yutmak ve suçluyu affetmek, din ve ahlâkın gereği olduğundan ilâhi sevgiye layık görülmektedir. Din eğitimi, ancak bu eylemleri insanlığa kazandırdığında görevini yapmış olacaktır.
|