|
|
|
|
Aşk yarası, kan banyosu ve hayat kavgası
Kimi komedi unsurları taşıyan, kimi ürperten ve hayatı anlatan, kimi ise zaman zaman gözyaşına boğan filmler bu hafta raflarda bir arada....
Hitch (Aşk Doktoru, Sony Pictures) Will Smith'i nasıl bilirsiniz? Bu filmde gördüğünüzde şaşacaksınız. 'Hitch', çok sevimli bir komedi. Manhattan'da 'aşk doktoru' olarak çalışan Hitch, erkeklere kadınları tavlama konusundaki rehberliğiyle ünlüdür. Ama rüzgar döner: 'Alegra Cole' adlı inanılmaz güzel bir kadına kafayı takan Albert'e yardım ederken zorluklar çıkar. İşin peşine düşen Hitch, Alegra'nın peşinde olan dedikodu gazetecisi Sara'ya aşık olur. Enfes sahneleriyle kahkahalar attıran bir film.
Cube Zero (Küp Sıfır, Pra / Tiglon) Son 10 yılın en dikkat çekici ürperti filmlerinden olan 'Cube' öyle bir başarı sağladı ki, devamı geldi. Yönetmen Ernie Barbarash, bu üçüncü filmde bizi Küp hadisesinin başlangıç noktasına götürüyor. Girenleri beter eden bu mekanizmanın merkez biriminde bir budala oturmakta ve bilinmeyen birinden emirler almaktadır. Ve içeride kalan bir kadını kurtarmak için Küp'ün içine girer. Girince de bunun bir deney değil, feci bir oyun olduğunu anlar.
Saw (Testere, Pra / Tiglon) Kana doymayanlar için münasip bir filmimiz var: 'Saw'. Çok sıkı başlıyor film: İki adam, berbat bir banyoda, kendilerini kanlar içinde buluyor. Kan, yanlarında kafasına kurşun sıkarak intihar etmiş bir adama aittir. Ve bu iki adam birbirlerine kelepçelenmişlerdir. Yavaş yavaş anlarız ki, 'Seven'dakine benzeyen manyak bir katil, bu iki arkadaşla feci bir oyun oynamaktadır. Gerisi; bana göre, başlangıcı kadar iyi gitmiyor, çünkü öykünün mantığında bazı arızalar var...
Zatoichi (Palermo) Son dönemin en özgün yönetmenlerinden Takeshi Kitano, Japon sinemasının 1960'lı yıllardaki efsane dizisine geri dönüyor. 'Zatoichi', kumar ve masörlükle hayatını kazanan kör bir samurayın öyküsü. Hemen her samuray filminde olduğu gibi; bu kez de kahramanımız ırak bir kasabaya giriş yapar. Bu zavallı kasabada 'Ginzo' adlı bir çete hüküm sürmektedir. Elebaşları Hattori namıyla maruf bir samuraydır. Bu arada bizimki iki geyşa ile tanışır ve onların adına bu çeteyle muazzam bir dövüş mücadelesine girişir. Tarantino'yu hiç de aratmayan sahnelerde bol bol kan var, biraz da gözyaşı. Rocco e i Suoi Fratelli (Rocco ve Kardeşleri, Saga) Sinema tarihinin ölümsüz filmlerinden 'Rocco e i Suoi Fratelli', Luchino Visconti'nin siyah-beyaz başyapıtı. Savaş sonrası İtalyası'nda güneydeki köylerini bırakıp Milano'ya göçen dört kardeş ve anne, burada modern hayatın tüm acımasızlığı içinde derin bir trajediye sürüklenir. Yakışıklı ve iyi yürekli Rocco, aileyi bir arada tutmaya çalışırken, hırçın ağabeyi Simone ile aynı kadına aşık olunca birbirine düşer. Acı sona götüren bu uzun ve tadına doyulmaz film, bize aslında yoksulların mücadelesini, insanın hayata tutunma savaşını da anlatıyor. Alain Delon ve Renato Salvatore, kariyerlerinin en büyük oyunlarıyla göz dolduruyor.
'Robots' (Robotlar, Fox / Tiglon) Daha geçenlerde sinemalardan gelip geçen 'Robots', son dönemde izlediğim en güzel animasyon. Çünkü tiplemeler muhteşem, akıl almaz bir yaratıcılıkla, sizi alıp Rodney Copperbottom ve arkadaşlarının Robot City'deki maceralarına, her ne kadar parça parça da olsa, büyüleyici sahnelerine götürüyor. 'The Incredibles' daha derli topluydu, ama 'Robots' da çocukları ekran karşısında mıhlamaktan geri kalmıyor.
Los Lunes al Sol (Güneşli Pazartesiler, Palermo) İspanya'dan çok ilginç bir film Los Lunes al Sol'. Aslında tema olarak 'Rocco' ile benzerlikleri de yok değil. İspanya'nın kuzeyinde bir liman kentinde işszilikle başbaşa kalan bir grup insanın sıradan öykülerini ve yaşamlarından kesitler izliyoruz. Pazartesi günü onlar için özgürlüktür, ama esaret içinde bir özgürlük. Yaşadıklarını, hislerini sıradan öykülerde paylaşırlar. Ödüller almış, ince duyarlılıklarla dolu bir film.
Melis Akman
|
|
|
|
|
|
|
|
|