Evrende kaç güneş var?
Bilim dallarının da kendi tarihleri var... En eskilerden başlayıp en yeniye doğru sıralanıyor... Hiç şüphe yok ki bilimlerin en eskisi astronomi... Herhalde yaşamın yavaş aktığı ilk dönemlerde insanların en çok ilgisini çeken gizemli gökyüzü olmuş... Düşünün ılık iklimli eski Mısır'da yaşıyorsunuz... Deniz kıyılarına geceleri sırt üstü uzanıp yıldızlarla oynaşmaktasınız... O cilveleşme yavaş yavaş bir tanışıklığa ardından da taze keşiflere dönüşmekte... Bilimlerin en eskisi olması nedeniyle modern çağın kapılarını da yine astronomi açtı. Keppler bulunduğumuz galaksinin dünya etrafında döndüğüne olan inancı değiştirdi. Güneş sistemi anlayışını doğurdu. Böylece Kilisenin Aristo'dan devraldığı ve değişmez kabul edilen evren anlayışı da çöktü... Yeni bir ufuk açıldı...
*** Tabii bir de çok yeni doğan bilimler var... Örneğin yerbilim... Dünyamızın yaşı Tanrı uzun ömürler versin ama epey eskilere dayanmakta... Yerbilim ise daha çok bebek... Öyle ki jeoloji ciddi öngörülerini kırk-elli yıldır yapmakta... Bunca yaşlı bir yerküreye bunca genç bir bilim dalı... Bir de gelişimi kazaya uğrayan bilimler var... Örneğin biyolojinin genlerle ilgili kısmı gibi... Şimdilerde hem biyoloji, hem de genbilim inanılmaz atakta... Halbuki Hitler'in üstün insan yaklaşımı ve o anlayışın doğurduğu felaket, gen üzerine çalışmaları, genelde de biyoloji bilimini uzun süreli bir suskunluğa itmiş... Herkes bu minvaldeki çalışmaları yeni bir Neo- Nazi anlayışla irtibatlanacak korkusuyla durdurmuş... Bu bilim dalı çok yenilerde, biraz da kaybettiği zamanı yakalama gayretiyle hızlı koşmaya ve şaşırtıcı başarılar elde etmeye başladı...
*** Bilim, insan ile doğa arasındaki bilek güreşinin durumunu en iyi gösteren pusula... Bir kısmı eski, bir kısmı yeni ama topyekün bakıldığında insanın doğa üzerinde hangi noktada egemen olduğunu gösteriveriyor... Düşünün ki, henüz beyin çözülemedi... Güneş sisteminin de düne kadar dokuz sandığımız gezegenlerini de bütün ayrıntılarıyla bilmiyoruz. Onlara henüz gidemedik... Şimdilerde kulak kesilip sağ salim dünyaya dönmesini temenni ettiğimiz Discovery gibi girişimler devam ediyor ama dipli köşeli bir keşif söz konusu değil... Halbuki bilimadamları evrende güneş sistemi gibi en azından iki milyar sistem olduğunu söylemekte... Kimileri ise bunun sonsuz olduğu iddiasında... Pazartesi günkü gazetelerde güneş sisteminin onuncu gezegeninin bulunduğu haberleri vardı... Kendi gezegen sistemimizi yeterince bilmediğimizi bir kez daha görünce evrendeki sistemlerin sayısını tartışmanın da anlamı kalmıyor... Komşumuz Mars, sistemimizin iri kıyım gezegeni Venüs. İşleri bu düzeylerde biliyoruz... Tabii ki öğrenmeye yönelik çok ciddi bir atılım var ama beyni ve evreni çözme eşiğinden epeyce uzağız...
*** Güneş sisteminin onuncu gezegeni bana Lenin'in çok sevdiğim bir sözünü yeniden anımsattı. Lenin, "Evren çözülmedikçe insanın vizyonlu düşünemeyeceğini" söylemekte... Evreni çözmek... Biz daha kendi sistemimizin bilinmeyen gezegenleri peşindeyiz... Ancak, Lenin'in sözünü hatırladıkça küçük dünyaların incir çekirdeğini doldurmayan kulvarlarında kaybolmaktan kurtulabiliriz... Öyle ki, bu söz bir yandan onuncu gezegenin bulunmasından dolayı bizi mutlu kılıyor çünkü evrende bir adım daha; öte yandan da ürkütüyor çünkü bu kadar az bilgi ve tanıma ile yolun çok başındayız... Eski Mısır... Eski Yunan... O zamandan beri aşinası olduğumuz gökyüzü... Ama hala o kadar çok şeyi bilmiyoruz ki... Onuncu gezegen bir nişan madalyası olmaktan ziyade bir teselli armağanı gibi...
|