Avusturya kültürünü boykot etmeyelim
3 ekim günü, büyük ihtimalle yeryüzündeki tüm Türklerin, külliyen Avusturyalılar'dan nefret ettiği bir tarih oldu. Hepimiz, asırlık "makus talihimizin", geri kalmışlığımızın acısını, o ufacık memleketin sırtına yükledik. Her ne kadar, AB meselesine soğukkanlı yaklaşmaya çalışan birisi olsam da, Avusturya'da son yıllarda yükselen ırkçılığa duyduğum kızgınlık benim de içimde düdüklü tencere gibi kaynıyordu. Ama bir şeyi unutmuştum; aynı akşam Paris'te muhteşem bir Viyana sergisinin açılışına davetliydim ve programda çok sevdiğim dahi ressamlar vardı: Klimt, Kokoschka, Moser... Sergiden çıktığımda içimden gelen şey, bir Noel gecesi Viyana sokaklarında kar altında yürümekti. Ve tabii kafamda "malumu ilan" etmiş oldum. Avusturya'ya kızabilirdim ama kültürünü boykot etmek mümkün müydü? Viyana Filarmoni dinlemekten, Schiele tablolarına bakarak ürpermekten, Haneke filmlerini seyretmekten, Zweig okumaktan ve hatta "sachertorte" yemekten asla vazgeçemezdim. Bunları neden anlattığımı tahmin ediyorsunuzdur... "Kültür varlıklarını yurtdışında tanıtma" teranesine bir daha dikkat çekmek ve sanatın dilinin ne kadar buluşturucu olduğunu hatırlatmak için... Örneğin Türkiye'de Fransa'ya karşı esen rüzgarlardan sonra, İstanbul'da, çeşitli kültür etkinlikleriyle bir "Fransız ilkbaharı" düzenlenmesi planlanıyor. Aynı şekilde, önümüzdeki dönemlerde Türk kültürüyle ilgili etkinlikleri Avrupa'nın kültür mekanlarına kabul ettirmek zor olmayacak. Ama tabii ki projelerin kitsch ve folklorik olmaması, şartıyla. Diyeceğim o ki, hiç durmayın, bu tarihi dönemde, 2007 hatta 2008 için Avrupa'ya harıl harıl akıllı kültür projeleri hazırlayın. Siz uzman olduğunuz dalda doğru konsepti kurup, doğru sanatçıyı bulun, nasıl olsa finans ve mekan arkadan gelir. AB Türkiye'yi istemiyor olabilir ama inanın bana, Avrupalı sanatsever Türk sanatçıların iyi işlerini görmeyi heyecanla bekliyor...
Sedef Ecer
|