|
|
Avrupa Birliği 'mühesebee'si!
Bir haftadır Avrupalı olmamızla ilgili yazılanları okuyup duruyorum. Genel olarak kanı aynı: "Biz yerlere tükürüp adam kazıkladıkça, Avrupa bizi almaz, alsa da biz adam olmayız"! Doğrudur, katılıyorum. Ama izin verirseniz, konuya daha yüzeysel, daha fani bir bakış açısından yaklaşacağım. Yıl 1989! Bendeniz "Oyunculuk dersleri var" vaadiyle kandırılıp, yazı geçirmek üzere İsviçre'de bir kız okuluna yollanmışım! Gittiğimde yemek yapmaktan sofra kurmaya, çiçek tasarımından görgü kurallarına, Fransızca'dan dansa, oyunculuk hariç her türlü dersin bulunduğunu müşahade ediyorum! Aman canıım, ne gam. Annemin babamın canı sağolsun, muhtelif ülkelerden kızları Lozan'da bir yaz okuluna toplarsan, oyunculuk dersi olmadan da muhabbet ortamı sağlanabilir.
PARAN VARSA SEVİLİRSİN Okulun dört binası var. Bu binalardan bir tanesi, benim de kaldığım Wellingtonia adlı yatakhane ve ötekilerden biraz daha yenilenmiş, dekorasyonuna az buçuk özen gösterilmiş ve hatırladığım kadarıyla üç beş frank daha pahalı. Dikkat ediniz, sadece üç beş frank! Ve fakat, İsviçreliler, belki de ekonomik sistemlerinin bankacılığa dayanması sebebiyle, parayı biraz severler! Hatta, biraz değil de... Neyse! Bu yüzden "Wellingtonia kızları" aşağı, "Wellingtonia kızları" yukarı! Ne benim, ne İspanyol oda arkadaşım Leila'nın, ne yan odadaki Avusturyalı kızların, ne de ikide bir geceleri okuldan kaçıp Cenevre'de "sabaha kadar dans" yapan Brezilyalı kardeşlerin özel bir yeteneği, bir asalet unvanı, ne bileyim Nobel ödülü falan yok! Tek farkımız, "Aman rahat edelim" diye üç beş frank fazla vermiş olmamız. Ama muameleye bakarsan, okulun sahibinin yeğenleri kategorisindeyiz! Bu arada bayağı iyi ücretler verilen okulun yemekleri son derece havalı ve fakat malzeme hususunda "hesaplı iftar mönüsü" cinsinden! Et, tavuk, balık hak getire! Çeşit görünüşte bol ama, patatese, havuca, peynire, hamur işine dadanıyorlar! Arada sırada, Cenevre'ye kaçanlara takılıp, onlar diskoları gezerken, biz de bir Arjantin lokantasına kapağı atıyoruz! Maksat et yemek! Hayır çağ da büyüme çağı, kemikler eğrildi eğrilecek vaziyetlerdeyiz İsviçrelinin cimriliği yüzünden! Üst katın bütün odalarını, hepsi birbiriyle akraba Arap kızlar kapatmış. Arada, bir araya gelip, çalıp söyleyip, bize kendi adetlerinde "göbek şov" yapıyorlar, pek seviyoruz. Bir gün, öğle yemeğinde, yine peynir soslu patateslerimizi yerken, bana bir telefon geldi Türkiye'den. Boğaziçi Ekonomi'yi kazanmışım. Bir sevinç çığlığı attım ki, bütün yemekhane duydu!
'OKEY.. MÜHESEBEE!' Yemeğe döndüğümde Arap "mezdeke" ekibi, "Ne oldu yav" dediler. Alttaki diyalog bu cümleyi müteakiben ve elbette, yarı Fransızca, yarı İngilizce yapılmıştır: - Ekonomiye girdim, çok iyi bir üniversiteye. - Ekonomi? Ekonomi ne ki? - Ekonomi işte. Hani sayılar, ülkenin gelir gideri, şirketlerin kar etmesi falan. - Haaaa, (Arapça) mühesebeeee! - Yok yav, muhasebe değil! Bu daha büyük çapta, yani ülke ekonomisi, büyük paralar, bankalar falan. - Okey okey, mühesebee! - Ya değil! Muhasebe nerede, ekonomi nerede! - Yok yok, okey, anladık, mühesebee! Sevincim kursağımda kalmasın mı! Lise son sınıf "mühesebee" için mi inekleyerek, dershaneye giderek geçti diye! Malumunuz, İsviçre Avrupa Birliği'nde değil. Hatta umurunda da değil. İsviçrelilerin derdi zoru para! Para gelsin, gerisini hallederiz zihniyetindeler. E muhtemelen de kendilerine göre haklılar. "Mühesebee" olayından 16 sene sonra, Avrupa Birliği'nin kapısındayız, mutluyuz, sevinçliyiz. Ancak şimdilik daha önemli bir durum var bence. En azından İsviçreli olsam öyle düşünürdüm: Paralar gelmeye başladı! Mesela Arap yatırımları! Yerlere tükürmemeyi, töre cinayeti işlememeyi, adam kazıklamamayı, kendimiz öğrenemezsek, AB zor öğretir bize! Ama işin, dediğim gibi "daha yüzeysel, daha dünyevi" bir tarafı var! Özellikle kişi başı milli gelir ortalamasının yıllık 4000 dolar olduğu, temel sağlık ve eğitim hizmetlerinin bile çoğu vatandaşa ulaşmadığı, düpedüz fakir bir ülkede Belki de öncelikli ve çözülmeye yüz tutan problem... Mühesebee!
|