|
|
Beyoğlu'nun En Güzel Abisi... (6)
"Çetin şu eski sevgilisine yeniden dönmedi mi?" "Çilem'e mi? Dönmek istedi ama Çilem kabul etmedi. Konsomatris de olsa, orospu da olsa o da bir insan. Onun da duyguları var. Terk edilmeyi kim hazmedebilir? O insanı nasıl affedebilirsiniz?" 'Ama sen affetmişsin' diye geçirdim içimden, sanki düşüncelerimi anlamış gibi usulca başını salladı. "Erkekler başka... Bakmayın bu konuda atıp tuttuğumuza, cinayetler işlediğimize... Yeri gelir yüreğimiz yumuşar, sevdiğimiz kötü de olsa, yanlış da yapsa alır bağrımıza basarız. Ama kadınlar farklı Başkomserim. Bir kadını terk etmeyeceksin, hele başka bir kadın için asla terk etmeyeceksin. Kadınlar bunu affetmezler, affetmiş görünseler bile ölünceye kadar unutmazlar." Aldatma muhabbeti Ali'nin canını sıkmış olmalı ki, "Nerde buluruz bu Çilem'i?" diye sordu. "Evinin adresini bilmiyorum ama yan sokaktaki Neşe Pavyon'da konsomatristir. Şimdi erken, akşam dokuzdan sonra gelir pavyona." "Ya Sühedan Hanım?" "Onu bulmanız daha kolay. Şu saatlerde yeni uyanıyordur. Beylerbeyi'ndeki yalısına giderseniz, bulursunuz. Adresini veririm size." "Nereden biliyorsun adresini?" "Müşterimizdi... Sühedan Hanım kağıt oyunlarına düşkündür, kulübümüze gelirdi. Çetin'le de burada tanıştı zaten." Apti'den şimdilik öğreneceklerimizi öğrenmiştik, kalkmaya yakın dostu Binnur da geldi. Apti'nin söylediklerini doğruladı. Dün gece saat üç sıralarında adamın yanında olduğunu söyledi. Ali'nin de söylediği gibi Binnur Hanım'a ne kadar güvenebilirdik bilmiyordum ama 'Öz Tarlabaşılılar Kulübü'nde yapacak işimiz kalmamıştı. Benim emektar Renault'ya atlayıp, Sühedan Hanım'ın Beylerbeyi'ndeki yalısının yolunu tuttuk. Apti'nin tahminleri doğru çıkmıştı; yalıya vardığımızda vakit öğleyi çoktan geçmiş olmasına rağmen Sühedan Hanım'ı kahvaltı yaparken bulduk. Ilık sonbahar güneşinin altında, Boğaz'ın lacivert sularına bakan geniş terasındaki kahvaltı masasında kabul etti bizi. Üzerinde derin yırtmaçlı, bir sabahlık vardı. Polis olduğumuzu öğrendiğinde şaşırmadı, konunun ne olduğunu bile sormadan çevresi hafif kırışıklarla kaplı iri yeşil gözlerini Ali'ye dikti. "Sen neden üniforma giymiyorsun bakalım?" Ali tövbe estağfurullah der gibi başını salladı. Hiç aldırmadan sürdürdü sözlerini Sühedan Hanım. "Üniformalı erkeklere bayılırım." Silikonla kalınlaştırılmış dudaklarında pişkin bir gülümsemeyle bana döndü, adeta özür diler gibi mırıldandı. "Tabii genç olanlarına." Ben de ona gülümsedim; benimki biraz buruk oldu, çünkü hemen ardından, "Bayıldığınız genç erkeklerden biri şu anda morgta yatıyor Sühedan Hanım" dedim. Gülümsemesi dudaklarında dondu kaldı. "Nasıl? Ne demek istiyorsunuz?" "Çetin" dedim. "Çetin'i tanıyorsunuz değil mi?" Yüzü karıştı. "Çetin! Ne olmuş Çetin'e?" "Biri gırtlağını kesmiş" diye açıkladı Ali. Eliyle göstererek ekledi. "Boydan boya." Sühedan Hanım sağ eliyle ağzını kapayarak, "Aman Allahım" dedi. "Ölmüş mü?" Olayı ilk kez bizden duyuyormuş gibiydi ama Sühedan Hanım'ın eski tiyatrocu olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekiyordu. Ali her zamanki alaycı tavrıyla yanıtladı. "Başka türlü onu morga alacaklarını sanmıyorum." "Aman Allah'ım" diye yineledi. Bir süre şaşkın yüzümüze baktıktan sonra, "Kim yapmış?" diye sordu. "Biz de size aynı soruyu soracaktık Sühedan Hanım?" "Sizce kim yapmış olabilir?" Yüzüne yine o kendinden emin tavır yerleşti, biraz da küçümseyen bir tavırla bizi süzdü. "Katili bulamadınız yani?" "Yardımcı olursanız bulacağız" dedim. "Çetin'le ilişkiniz varmış..." Gerginleşti, bir bana, bir Ali'ye baktı. "Yoksa benden mi şüpheleniyorsunuz? "Bilmem" dedim. "Sizden şüphelenmemiz için bir neden var mı?" İnce kaşları kalktı, çenesi titremeye başladı. "Benimle oyun oynamayın lütfen. Eminim Çetin'le aramızda geçenleri öğrenmişsinizdir." Onaylamamız için bir süre bekledi. İkimizden de yanıt alamayınca, açıklamayı seçti. "Evet, Çetin'le bir süre arkadaşlık ettik." "Arkadaşlık?" dedim kuşku dolu bir sesle.
|