| |
|
|
Bu son tango değil
Dün Lüksemburg'da olan hiçbir şey benim açımdan "sürpriz" değildi. Avusturya, Avrupa'daki Türkiye karşıtlarının "taşeronluğuna" soyunarak engeller çıkardı. Avusturya'ya en büyük gücü Almanya verdi. Almanya'daki siyasi ortamın belirsizliği ve Merkel'in baskısı Avusturya'nın tavrında başrol oynadı. Ama dün olacakların sinyali hem geçtiğimiz yılın 17 Aralık'ında, hem de Çerçeve Belge'nin hazırlanması aşamasında zaten kendini göstermişti. Türkiye, Avrupa Birliği ile 1999'da "kaybettiği" bir maçı "hala" oynuyor. Görünen o ki, oynamaya devam da edecek. Çünkü her iki taraf da, konumdan "hoşnut." Türkiye "sahada kalmak" istiyor, Avrupa da Türkiye'yi "sahada tutmak." Bugünkü iktidarın bunda suçu var mı? Temelde yok. Çünkü dediğim gibi maçı 1999'da kaybettik. Bugün o günün yansıması. Ama hükümetin 2005'in ilk 9 ayını boşa geçirdiğini de "unutmamak" gerek. Bu köşede 17 Aralık'tan bu yana Tayyip Erdoğan'ın Avrupa ile ilişkileri boşlamaması gerektiğini yazdım. Avrupa'ya sık sık gitmesi gerektiğini yazdım. Çünkü neler olacağını biliyordum. Başbakan ise Afrika, Asya, Arabistan, Ortadoğu'yu gezdi. Ama en kritik 9 ay boyunca Avrupa'ya pek uğramadı. Birkaç zorunlu ziyaret dışında AB ülkeleriyle "yakın temastan" kaçındı. Sorunları oluşmadan çözmektense, son 1 ay içinde oluşurken çözmeyi tercih etti. Ama yine de sonuç zaten pek değişmezdi. Kimse merak etmesin. Bu dans daha uzun yıllar böyle sürer. Biz AB'nin ayağına basacağız, onlar bizimkine.
|