|
|
|
|
|
Az gelişmişlik turizme yarar mı?
|
|
Kaybolmuş bir medeniyetin son kalesi tüm ihtişamı ile duruyor. Yıkık hali ile bile muhteşem! Ama adım adım sona yaklaşıyor.
Sakın, hiç olur mu öyle şey demeyin. Evet, yarayabilir. Bakın, gelin ve resme bir de şuradan bakalım. "Türkiye Turizmi'nin" baş oyuncusu neresidir? Antalya'dır. Şimdi yıllardır uğraşıyoruz. Uluslararası koşullar, Avrupa Topluluğu ile ilişkiler derken yerli, yabancı iletişim sahneye bir de İstanbul'u çıkarmaya uğraşıyor. İnşallah, her şey yolunda giderse İstanbul, küresel turizmin gözbebeklerinden biri olabilir. Dörtbeş yıl içinde. Peki ama bunlar bize yeter mi? Hayır. Türk turizminin hızla çeşitlenmesi lazım. Nasıl? Hem saha, hem de mahal olarak! Elbette muhtelif bütçelerdeki turist de çok çok önemli bir hedeftir. Yani sadece Alman hemşireler ya da Amerikalı milyonerlerin değil, örneğin sanat, tarih, kültür meraklısı öğrenci ve aydınların da peşine düşmeliyiz. Bunu nasıl yapacağız? İşte iki-üç hafta önceki Mardin Seferi temalarından birisi de bu...
SÜRYANİ ŞARABI Garanti Bankası'nın düzenlediği Anadolu sohbetleri için Mardin'deyiz. Nasıl gidiliyor? Oradan başlayalım. Bir kere Mardin'in kendi havaalanı var. Üstelik eli yüzü düzgün bir bina. Ama biz Diyarbakır'a uçuyoruz. Neden? Çünkü Batman üzerinden Dicle'yi takiben Hasankeyf'e gideceğiz. Hem uçakla alçalırken, hem de Dicle'yi izlerken suyun her yer ama özellikle bu topraklar için ne denli hayati olduğunu görüyoruz. Kıvrıla kıvrıla giderken karşımıza kaybolmuş bir medeniyetin "son kalesi" tüm ihtişamı ile dikiliyor. Hani şu Londra'da kıyametler koparan "TURKS" sergisi vardı ya, hatırlayacaksınız.. İşte o serginin en hoş bir kaç eserinin Artuklular'dan bize miras olduğunu da söylemeliyiz. Yani kimse Artukluları bir sınır boyu sanmamalı. Burada çok gelişmiş, sofistike bir yüksek kültürden söz ediyoruz. Zaten o tarihi köprünün artık yıpranmış kemerleri, mimarisi başka söze ne hacet dercesine dimdik duruyor. Yıkık hali ile bile muhteşem! Hasankeyf tarih içindeki isimleri ile Hesna Kepha, Hısn Keyfa, Kastron Piskephas nefeskesici güzellikte, benzersiz bir topoğrafyaya oturmuş. Ama adım adım sonuna gidiyor. Ilısu Barajı su tuttuğunda Hasankeyf'i coğrafyadan silmiş olacağız. "Nasıl olur!" demeyin. Ankara'da bu işin erbabı makamlar var! Dicle üzerindeki sahralarda gavurdağı salatası yiyip Midyat'a yola koyuluyoruz. Artık nüfusu seyrelmiş Midyat, eyvanlı taş evleri, etkileyici mimarisi önümüzde. Müslüman ve Süryani mahalleleri ve şarabı ile. Bizi ağırlayanlara rica ediyoruz, bulup buluşturuyorlar. Ailelerden birisinin yapıp şişelediği bir genç şarap önümüzde. İkram ediyorlar. Midyat'ın şarabını içmek, hala burada şarap yapıldığını bilmek hoş bir his! Mor Gabriel Kilisesini de ziyaret edip tekrar yola koyuluyoruz. İstikamet Mardin. Ulaştığımızda artık gün çekilmiş halde. Tırmana tırmana yukarı çıkan yolu sürüyoruz. Menzile ulaşıp aşağı baktığımızda! Aman yarabbim! Uzayıp giden ova. Uçsuz bucaksız: O boşluk hissi. Sizi yaşadığınız günden koparıp alıyor. Burada iki üçbin yıl önceki hayatları düşlüyor, sanki uzayın içinde kaybolup gidiyorsunuz. Ertesi sabah gün ağardığında eski şehir ortaya çıkıyor. Güzellik ve çirkinlikleri ile. Koruyalım diye, herkesin hemfikir olduğu Mardin yaralı bereli. Eline para ve güç geçen herkes Mardin'e bir çirkinlik eklemiş. Uymak zorunda olduğumuz şu Avrupa Birliği kriterlerinde niye estetik yok? Bakın, eğri oturup doğru konuşalım. Bizim "coğrafyanın" çevresini güzelleştirmek konusunda bir zaafı olduğu hiç kuşkusuz. Bugün Mardin hala bir güzellik içeriyorsa ki evet içeriyor, hala bir manzume olarak duruyorsa ki evet, kısmen duruyor. Bunu az gelişmişliğine borçlu. Şayet Mardin'de Kocaeli ya da Bursa'daki para ve trafik olsaydı ne olurdu biliyor musunuz? Mardin tarih olmuş olurdu.
DAHA ÇOK OTEL Peki Mardin bundan böyle ne yapmalı? Mardin mimari mirasını korumak için eski şehri için radikal kararlar almalı. Belli bir çerçevenin içinde hiç bir şekilde inşaat yapılmamalı. Son 50 yıldır yapılan ve "ev ölçeğini" aşan yapılar peyderpey yıkılmalı. Kamu da dahil hiç bir istisna ve muafiyet tanımaksızın. Bu işin mimari miras tarafı. Peki turizm bunlarla ayakta durur mu? Hayır. Mardin konaklarını otel ve pansiyon haline getirenler özendirilmeli. Hem kredilerle, hem de hızlandırılmış müsaadelerle! Bitti mi, hayır. Mardin de mahalli mutfağı yiyebileceğimiz yerler açılmalı. Bugün Mardin'de Erdoba ve Cercis Murat Konakları var evet. Ama doğrusunu isterseniz tek otantik adres tesadüfen rastlayıp şair şöhret seyyahı da celbettiğim "Rıdo"! Mardin'in üç-dört tane daha "Rıdo kebapçısına" ihtiyacı var. Bir de el sanatları işçiliği kursları açılmalı! Gördünüz mü az gelişmişlik bile bir sermaye olabiliyor!
|
|
|
|
|
|
|
|
|