| |
|
|
Bir tutam İstanbul gecesi
İstanbul'un dün gecesi ha? Olur. Emriniz olur. Anlatayım. Bu kez haber yapmaya değil, soluyup koklamaya, gözleyip yorumlamaya programladım zihnimi nasılsa. Ne yaşayıp ne duyumsadıysam anlatayım baş göz üstüne.
Kof mekânlar Saat 24.00. Yani tam da akreple yelkovan zirvede sevişirken, evin dışına, bir İstanbul gecesinin içine attım kendimi. Huyudur bu kentin. Gündüzler kabuğuna çekilince, gece giysilerini kuşanmaya ta akşam üstlerinden başlar. Telaşlı, itiş kakışlı işyerleri koflaşıpboşlaşırken, barları, meyhaneleri, gece kulüpleri "gel gel" eder kalabalıklara.
Seyyar ve tekil Evine, yuvasına, yavrusuna, yavuklusuna gidenleri saymazsak, her caddeden akan süzülen güruhlar, müstakbel bir eğlentinin, sıkı fıkı sohbetlerin, belki de çat kapı gelecek bir sevdanın mayasını çalmaktadır düşlerine.
Yalnızlık paylaşılmaz Yalnızlığımı kendime katık ettim de dolaştım dedim ya. O yüzden seyyar ve tekil bir rasathane misyonuyla gözlerimi, aklımı savurdum sokak, cadde, semt semt.
Belalar semti Aksaray' da boş vermişliği, Eminönü'nde tekinsizliği, Balat, Fener, Eyüp, Silahtar ve Gaziosmanpaşa civarlarında kimsesizliği haykırıyordu " ortam" lar. Beyoğlu elbette iflahsız yangın yeri. Yine renkler, alevler, coşku, heyecan, sürpriz ve belalar biriktiriyordu yine.
Bir masal gibi Merter diz boyu travesti koşuşmaları, Dolapdere "Bi şey lazım mı abi?" çığırtkanlıkları, Etiler; makyajı bol ve 'kaplama' dostlukları serdi ayak uçlarıma. Laleli mi?.. He he heee!.. Bin ülke kevaşesinin yelpaze yaprakları gibi seçilip ayıklandığı, 100 dolara doldur boşalt muamelelerinin yaşandığı bir "Alis rezillikler diyarında" masalıydı.
Ver sırtını oraya Nahif ve sükut hislere ihanet etmeyen belki de bir tek Sarayburnu vardı koca gecede. Sırtını Sultanahmet'e, yani sağlama verip de lacivert-kara denize yüzünü yaklaştırınca... İçine sadece kuvvet veren havayı değil, bu Şehri İstanbul'un bakire anılarını da çekiyordun bir güzel. Hem. Hem de bütün gece yanında yatırıp "el bile sürmeden."
|