Ne dediler, ne dediler!
Bu işlerin en tatsız kısımlarından biri... Her adım attıktan sonra "Batı ne diyor?" diye bakmak. "Konferans" yapıldı ve birçok mahfilde yaklaşım yine bu oldu: Yapıldı da elimiz güçlendi... Yapıldı da 3 Ekim yolu tıkanmadı... Yapıldı iyi ki, yoksa ne derlerdi. Tatlım; inan, en anlayışlı toplumda bile bu tavır ciddi kompleks yaratır, birilerinin tuz bastığı yaraları kanatır.
Her adım atışında, tedirgin yeni gelin gibi dönüp "Yakıştı mı, yakışmadı mı" heyecanı yaşamak, hakikaten eğreti bir kıyafet giymişçesine ya üstümden düşerse diye telaşlanmak. Her daim görücüye çıkmışçasına, her an gözden düşmenin korkusunu yaşarcasına bunalıp durmak. Buna, "anti-demokrat milliyetçi" olmadan da "demokrat" bir tavır geliştirilemez mi? Yani... Bu ülkede tabulara... Yasaklara... Saptırılmış, gizlenmiş her ne var ise hepsine karşı durduğunu yahut yürüdüğünü veya yazdığını, anlattığını düşünenler de bundan rahatsızlık duymaz mı? Tenzih ederim de... Bir bölümü, içine girdikleri "sponsorlu demokrat" ruh halinden çıkamaz mı? Ne bileyim... Şu konunun, bu konunun konuşulması için destek veren, finansman sunan, davet çıkaranlardan farklı bir Türkiye, çok daha kökten bir demokrasi, ekonomiksosyal adaletsizlikleri ihmal edilmemiş bir demokratikleşme vizyonu edinemez mi?
Bazen için sıkılıveriyor. A konusunda, B mevzuunda tam da aynı bakış açılarını paylaştıklarının, müthiş bağımsız bir vicdandan beslendiğini sandıklarının; öncelikli gündemlerini "sponsorlar" doğrultusunda belirlemesi... Bakış açılarının adeta burslu, mesailerinin leyli meccani gibi oluşması... Çok yönlü demokratik mücadelenin cesur insanları gibi görünürken, adeta belli bir müfredatın sınırları içinde kalmaları... İçini sıkıveriyor. Hani, bir heyecanla toplumun yüzde 60-70'i filan... Turiste yöresini, yemeğini, halısını beğendirmeye çalışırcasına bakıyorsa bile şu "El alem ne der" meselesine... Ki onlar da bıkıyor... Siz yapmayın bari!
"Demokratikleşme ve eleştiri ufku" nun; tarih-etnisite-inanç meselelerini dışına atmadan, onların çok üstüne, çok ötesine geçebilmesi gerekiyor. Demokratikleşme ve eleştiri ufkunun, sadece tarih, etnisite, inanç meseleleriyle değil, basbayağı ekonomiksosyal adaletsizlik, dolayısıyla sosyal ve ekonomik demokrasi hedefinden de beslenmesi gerekiyor. Bu ufkun, bu ülkenin çoğunluğunu ortak bir adalet duygusunun kimyasında birleştirmesi ve o sayede... Bir komutanın, hiçbir komutana yakışmayacak biçimde, emir verir gibi, bu ülkeyi başka türlü sevenleri de adeta "sevmiyor" sayarak söylediği... "Bu ülkeyi sevmeyenlerden tabii nefret edilecek" sözlerini ayıp saydırması gerekiyor! Bir ülkeyi sevmenin tek bir biçimi varsa... Emekli subaylar, generaller niye ayrı ayrı partilere giriyor, ayrı program ve idealleri kovalayabiliyor, Sayın Orgeneral Büyükanıt?
|