Akreple dans etmek
Akrep karşı kıyıya geçmek ister. Kendi kendine yüzemeyeceği için, birini ikna etmek durumundadır. Kurbağaya yalvarır. Kurbağa der ki "Ancak bir şartla. Beni yolda sokmayacaksın." Ve yola koyulurlar. Ancak akrep, yarı yolda sözünden cayarak batırıverir iğnesini. İkisi de nehrin dibini boylar. Ölmeden önce son nefesinde, kurbağa sorar "Peki ama neden?" Boğulmak üzere olan akrep cevap verir "Ne yapayım huyum bu." 3 Ekim öncesinde yapılan pazarlık da aynen bu. Akrep, Yunanistan ya da Kıbrıs Rum kesimi. Bu iki ülke, Türkiye'nin Avrupa Birliği dışında kalmasının, kendi çıkarları için en büyük felaket olmasını bilmelerine karşın, dayanamayıp her gün çıtayı biraz daha yükseltiyor, Türkiye'yi Avrupa'dan biraz daha uzaklaştırıyorlar. Bu kumar öyle bir kumar ki, sonunda ne Türkiye, ne Yunanistan ne de Avrupa'ya hayrı olacak. Ancak ne yaparsınız. Can çıkar huy çıkmaz! Bizler Gamze Özçelik, Ata, Almanya seçimleri derken, 3 Ekim'deki müzakerelerin başlamasına beş kala bir de baktık ki, AB ile ilişkiler son derece sancılı. Dışişleri mutsuz; diplomatlar kaygılı; siyasiler ise adeta "AB ateşinin sönüşünü izliyor" havasında. Yanlış anlaşılmasın, müzakereler, muhtemelen 3 Ekim'de başlayacak . AB, Türkiye'nin Kıbrıs konusunda yaptığı "Kıbrıs'ı tanımıyoruz" deklarasyonuna karşı bir deklarasyon yayınlayacak. Biz de çıkıp Kıbrıs'ı tanımadığımız veya BM sürecini desteklediğimize dair bir Dışişleri açıklaması yapacağız. Ve böylece müzakereler başlayacak. Peki ya sorun?.. Sorun, Rum kesiminin hem Avrupa'nın deklarasyonu hem de Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin gidişatını belirleyecek "çerçeve belgesi"ne koymak için direndiği maddelerle, müzakerelerin "sürdürülebilir" olmaktan çıkması. Bu pazarlık hâlâ sürüyor. Ancak öyle görünüyor ki, Rumlar ve Yunanistan, müzakerelerin her aşamasında bu kartı kullanacak. 3 Ekim'de müzakereler başlasa da , 4 Ekim'de ne olacağı, ya da bundan 6 ay sonra nasıl bir krizle iplerin kopma noktasına geleceği belli değil. Ankara'daki beklenti, " Bu müzakereler başlar ama, bir noktadan sonra da Kıbrıs nedeniyle tıkanır " diye özetlenebilir. Hâkim görüş " Eh, bu da bir kâr sayılabilir. En azından psikolojik olarak 3 Ekim hendeğini atlamış oluyoruz. Sonra tıkanması, 3 Ekim'de müzakerelerin hiç başlamamasından daha iyi ." Türkiye'nin iç ve dış dinamiklerini, ekonomik dengeleri düşündüğünüzde yanlış bir bakış açısı da değil. Ancak Rumların oynadığı kumar, akıllara durgunluk verecek cinsten bir "vizyonsuzluk" örneği. Gelinen son noktada, Avrupa Birliği'nin yayınlayacağı karşı deklarasyon, " tanıma " gibi bir koşul içermeyecek. Zaten bu " Kıbrıs'ta kalıcı çözüm olmadan Türkiye'nin ne bugün ne de gelecekte kabul edebileceği " bir durum. İktidarda kim olursa olsun. Ancak karşı deklarasyonun Türkiye açısından " ağır " maddeleri var. Ankara çıkıp, istediklerini desinler, diyemiyor; çünkü bu deklarasyon, bağlayıcılığı olan ve AB hukukunun bir parçası olacak bir metin. Çerçeve belgesi ise, pazarlıkların geldiği son noktada, Türkiye'den Rum kesimine yönelik NATO ve benzeri uluslar arası kurumlardaki vetonun kaldırılmasını istiyor. Adada çözüm olmadan, Ankara bu vetoyu ne şimdi, ne de gelecekte kaldırabilir. Kısacası Rumların anlaması gereken, kulağı nasıl gösterseniz, Türkiye adada çözüm olmadıkça Kıbrıs Rum kesimini tanımayacak! Ne kağıt üzerinde, ne fiili olarak ne de de facto! Bu cümlenin Yunanca tercümesini bilen var mı?
|