102 Dakika
Arka kapağını çevirdiğimde tokat yemiş gibiydim. Kendime gelmem uzun sürdü. Zor oldu kitabın "dünya" sından çıkıp yaşadığım dünyaya dönmek. Pencereden dışarı baktım: Ölümle hayat arasındaki "pürtelaş" yolculuktan sonra, gökyüzünde bekleşen yağmur yüklü bulutların dingin görüntüsü ne yaman bir çelişkiydi öyle.. Her sayfası ve neredeyse her satırı "sarsıcı" bir macera olan "102 Dakika" bittiğinde kendi kendime söylediğim şuydu: Yarım asırlık "okur-yazar" ömrümde, okuduğum "en sarsıcı, en etkileyici kitap" bu olmalı. Belki de, başından beri yakından izlediğim bir "öykü" oluşundandı, kimbilir!
26 Şubat 1993 günü öğle saatlerinde, Washington'daki çalışma ofisimde sıradan bir gün akıp giderken, karşımdaki televizyon ekranında beliren görüntüler "olağanüstü" bir şeylerin dönmekte olduğunu anlatıyordu: ABD tarihinde ilk büyük terör eylemiydi yaşanan. Radikal İslamcı teröristlerin, New York'taki İkiz Kuleler'i ilk yıkma girişimi. Ertesi gün New York'taydım. Bir kamyonet dolusu patlayıcıyla yıkılmaya çalışılan ve temelinde altı kat yüksekliğinde oyuk açılan "kuleler" in önünde. Sonraki haftalarda ve aylarda, bu dehşet verici, o ölçüde karmaşık "terör hikâyesi" nin bilinen-bilinmeyen sayfalarına ulaşmaya çalıştım, hazırladığım haberprogram için. Sekiz yıl sonra, bu kez İstanbul'daki çalışma odamda tanık oldum İkiz Kuleler'in ikinci vuruluşuna... Haber Merkezi'ne fırlayıp "Bu bir terör saldırısı. Canlı yayına giriyoruz!" diye bağırdığımı hatırlıyorum. "102 Dakika" işte bizim canlı yayına geçmemizden sonra geçen bir buçuk saatlik sürede gözlerimizin önünde olup bitenlerin "görünmeyen" lerini anlatıyordu. Evet; biz, yanan ve sonra da toz bulutu içinde çöken binaları gördük hep. O binaların içinde kapana sıkışan insanların "ölümkalım" savaşından haberimiz olmadı. Olup bitenleri tahmin edebiliyorduk ama gerçekte neler yaşandığını bilmemiz olanaksızdı. Bunu ancak, yaşayan ve sonra da "ölen" insanlar anlatabilirdi. Evet, ölen! Dünya Ticaret Merkezi'nde en az 1500 kişi uçakların çarpmasından kurtuldu. Ama daha sonra bulundukları katlardan, merdivenlerden veya asansörlerden kaçamadıkları için hayatlarını kaybettiler. Ama yaşadıklarını belki de farkında olmadan ve "ölmeden" tarihe kaydettirdiler. Yakınlarına çektikleri on binlerce sms mesajı, e-posta, sesli mesaj ve karşılıklı telefon konuşmalarıyla... İki Amerikalı gazeteci, muazzam bir çalışmayla, bu mesajlardan yola çıkarak, İkiz Kuleler'de yaşanan ve bilinmeyen "trajedi" nin "102 Dakika" lık gerçek hikâyesini çıkardılar ortaya. Kitabın ilk sayfalarını okudukça, Dünya Ticaret Merkezi'nde "kapitalizm" in daha çok "kâr" etmek adına, kimi "kurtarma ve güvenlik önlemleri" ni zafiyete uğratmış olduğuna ilişkin tespitleri bu köşeye yazmayı düşünmüştük. Ama, daha sonra; alevler içindeki katlardan ve merdivenlerden, parçalanmış cesetlerin üstünden atlayarak, kırk kat aşağı omzunda tanımadığı insanları taşıyan, sonra yine boğucu duman altında onlarca kat yukarı yeniden tırmanan ve sonra da çökme sırasında kendileri ölen insanların hikâyesini okuyunca... Hayır, bu kitabı siz kendiniz okuyun istedik. Ölümle hayat arasındaki korkunç karanlıkta "insanın insanlığını keşfi" nin gerilimli yolculuğuna eşlik edin. Yer yer öyle sanacaksınız, ama hayır, "film" değil bu.
|