| |
İki kulağınız birden Brüksel'de olsun
Türkiye, 3 Ekim'e sayılı günler kala AB içindeki Karşı Deklarasyon (gece onaylandı) ve Müzakere Çerçeve Belgesi görüşmelerine kilitlendi... Daha doğrusu, Rumlar'ın ayak oyunları nedeniyle bitmeyen pazarlıklara... Ancak asıl "öbür" sorunda çok ciddiye alınması gereken gelişmeler oluyor....
Belçika'nın ve AB'nin başkenti Brüksel şu sıralar çok hareketli. Herkes 3 Ekim'e hazırlanıyor. AB Daimi Temsilciler Komitesi'nin haftalık toplantıları neredeyse günlüğe dönüştü. AB merkezi ise bir yandan ziyaretçi akınıyla uğraşıyor, bir yandan bildirilerle, talep dilekçeleriyle, bir yandan da konferansların, sempozyumların raporlarıyla... Hepsi de aynı konuda: Güneydoğu sorunu veya Kürt sorunu veya Kürt kökenli Türk yurttaşlarının sorunu. Biz bu gelişmelerde yavaş ya da sinsi bir zemin kaymasının işaretlerini görüyoruz. Dahası tedirginliğini yaşıyoruz. Anlatalım, bakalım siz de kaygılarımızı paylaşacak mısınız? Merkezleri Berlin'de olan ve Almanya'daki "1 milyon Kürt"ü temsil etttiğini öne süren 4 dernek, AB üyeleri devlet ve hükümet başkanları ile dışişleri bakanlarına, AB Komisyonu'nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn'e, Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep Borrell ile grup başkanlarına mektup gönderdiler. Talepleri: Kürt sorununun "Ulusal azınlıklar" çerçevesinde çözümü... Ardından "Le Monde" ve "The Guardian" gazetelerinde AB'den 104 politikacı, sanatçı ve dinadamının imzasını taşıyan açık mektup yayınlandı. İstekleri: "Kürt sorununun azınlık haklarının tanınması temeline oturtulması..." İmzacılardan Avrupa Parlamentosu'nun İngiliz milletvekili Jean Lambert, BBC'nin "AB'nin Karşı Deklarasyon'u tartıştığı sırada bu açık mektubun yayınlanması rastlantı mı" sorusuna şu yanıtı verdi: " Rastlantı olduğunu sanmıyorum. Yaptığımız, Erdoğan'ın Diyarbakır konuşmasına göndermedir, ileri doğru adım atılması için bir çabadır." Yine o günlerde PKK-Kongra/Gel-DEHAP'ın sözcüsü konumunu iyice benimsemiş olan Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Avrupa Parlamentosu Başkanı Josep Borrell'e 15 sayfalık "Çözüm raporu" verdi. Önerileri: "Başta Anayasa olmak üzere tüm hukuksal ve idari mevzuatın kültürel ve siyasal farklılıkları yok sayan yasaklayıcı hükümlerden arındırılması. Kürtçe dilinin eğitim müfredatına alınması."
Dikkat; bir "elbise" dikiliyor Ve tüm bunların üstüne Avrupa Parlamentosu'nda iki gün boyunca "AB, Türkiye ve Kürtler" konusu tartışıldı. Konferansı parlamentonun Sol Grubu düzenledi ama tüm grupların temsilcileri söz aldılar. Ayrıca Parlamento Başkanı Borrell adına yardımcısı Edward Scott McMillan, AB-Türkiye Karma Parlamenter Heyeti Eşbaşkanı Joost Lagendijk, genişleme sorumlusu Rehn de. Artık Diyarbakır'dan çok Brüksel'de "çalışan" Baydemir de. Neler demediler ki konuşmacılar Baydemir "Demokratik siyaset kanalları tıkanırsa siyasetin dili tekrar şiddet olur" diyerek, hem PKK'ya "Silahlı muhalefet" tanımını tekrarladı, hem de Türkiye'yi terörle tehdit etti. Lagendijk , "Meclis'te Kürtler'in haklarını temsil edecek bir parti olması gerektiğini" ifade etti. Avrupa Halkçı Parti'den Luc Van den Brande, "Diğer azınlıklar için geçerli olan çözüm modelinin Kürtler için de geçerli olduğunu" söyledi. Sol Grup'tan Vittorio Agnoletto , "Kürtçe'nin okulda kamu dili olmasını" istedi. Sosyalist Enternasyonel Kürt Çalışma Grubu Başkanı Conny Frederiksson, "Müzakere sürecinde Kürtler'in Türk tarafında gözlemci olarak yer almalarını" önerdi. Bu görüşler ortak bildiriye şöyle yansıdı: "Kürtler, AB ile müzakere sürecine bir şekilde dahil edilmeli. Kürt toplumunun varlığı anayasal düzeyde (yani azınlık olarak) tanınmalı. Kürt azınlığın haklarının müzakere sürecinin pazarlık edilemeyecek yönlerinden olduğu görülmeli..." AB Komisyonu'nun geçen yıl yayınladığı İlerleme Raporu'nda Kürtler'den "azınlık" diye söz edilmesi, bir yanlışlık veya bilgisizlik eseri miydi dersiniz?
|