| |
Merkel çöktü sıra Sarkozy'de
Almanya seçimlerinde halka "Türkiye'yi AB'de görmek istemeyen bana oy versin" çağrısı yapan Angela Merkel'in bozgunu önümüzde olağanüstü ufuklar açtı. Zira Merkel'in kopyası denilen Fransız merkez sağının cumhurbaşkanı adayı Nicolas Sarkozy'nin Türkiye karşıtlığı da ağır bir darbe aldı.
Angela Merkel'i piranha kaynayan bir akvaryuma koyun. Bir saat sonra piranhalardan geriye sadece kılçıklar kalır... Bu benzetme Alman Hıristiyan Demokratları'nın başbakan adayının karakterini anlatmaya yeter herhalde. Ancak seçim sandığını akvaryum kabul edersek, bu kez Merkel yem oldu. Tüm gözlemcilere göre, Hıristiyan Demokratlar'ın 1951'den bu yana en kötü sonuçla karşılaşmalarının sadece iki nedeni var. Daha doğrusu Merkel'in iki büyük günahı: 1- Tıpkı İngilizler'in "Demir Lady"si Margaret Thatcher gibi insanı, sosyal devleti yok sayan bir ekonomik program öngörmesi. Ekonomik büyüme için her türlü aracı mübah kabul etmesi. 2- Türk ve Türkiye karşıtlığını "fobi", hatta cinnet boyutlarına taşıması. Onun gözünde Almanya'daki tüm sorunların sorumlusu Türkler'di. Türkiye'nin üyeliği ise AB'nin sonunu getirecekti. Kampanyanın son haftasını yerinde izleyen eski Başbakan Mesut Yılmaz'a dün sonuçlarla ilgili görüşünü sorduk. Bir cümleyle yanıt verdi: "Seçimin tek galibi var; Türkiye." Gerçekten de Merkel'in bozgunuyla Türkiye bir taşla iki kuş birden vurdu: 3 Ekim'in önündeki en önemli psikolojik engel kalktı. Dahası müzakere sürecinde bir başka köstek olan "Sarkozy" faktörünün etkisi de epeyce zayıfladı. Fransa'da 2007'de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylığını ilan eden iktidar partisinin lideri Nicolas Sarkozy, Merkel'in tıpkıbasımı olarak tanımlanıyor: Ekonomik programları birebir aynı. Türkiye karşıtlığı da en önemsedikleri ortak noktalarından biri. Daha şimdiden Fransa'da Merkel'in yenilgisinin Sarkozy'nin de hesaplarını altüst ettiği yorumları yapıldığına göre, AB sürecine daha umutla bakabiliriz. Zira Sarkozy faktörü nedeniyle son dönemde Türkiye'ye karşı "İmtiyazlı ortaklık" seçeneğine kaymaya başlayan Fransa Cumhurbaşkanı Chirac da yavaş yavaş eski çizgisine dönebilir. Yani Türkiye'nin üyeliğinin AB'ye yarar getireceği temeline dayandırdığı kişisel ve samimi inancına.
Üç ihtimal daha var Muhtemel koalisyon formüllerine gelince... Üç olasılık öne çıkıyor: 1- Schröder liderliğinde, "Die Linke", yani Sol Parti'nin dışardan destekleyeceği Sosyal Demokrat ve Yeşiller azınlık hükümeti. Gerçi Schröder, Sol Parti'yle asla işbirliği yapmayacağını açıkladı ama bu partinin milletvekillerinin "bireysel" desteklerine pek itiraz etmeyeceğine inanılıyor. 2- Sosyal Demokratlar artı Yeşiller artı Hür Demokratlar koalisyonu: Hür Demokratlar'ın Schröder'e destek vermeyeceklerini açıklamaları "Eski ortaklarına sırt çevirmek için henüz psikolojik olarak hazır değiller" şeklinde yorumlandı. Parlamento bir ay sonra toplanacağına göre, ikna edilmeleri için yeterli süre var. 3- Sosyal DemokratlarHıristiyan Demokratlar büyük koalisyonu: Almanya tarihinde sadece bir kez, 1965-1969 arasında denendi. Ancak önünde hiçbir maymuncuğun açamayacağı iki kilit bulunuyor: İlki kimin başbakan olacağı. Diğeri ise Alman halkının çoğunluğunun "Reformları durduracağı" kaygısıyla böyle bir hükümete karşı çıkması. Görüldüğü gibi, formüllerin hiçbirinde Merkel'in başbakanlığı olasılığından söz edilmiyor. O zaten iktidar mücadelesi yerine parti içinde iktidarını koruma kavgası vermek zorunda kalacak ve kesinlikle onu da yitirecek. Piranhalar intikam için pusuda bekliyor! Yazıyı yine Türkiye açısından bir gözlemle bitirelim: Almanya'da sağcısıyla, solcusuyla 600 bin Türk seçmenin ezici çoğunluğu Sosyal Demokratlar'a oy verdi. Bir bölümü de Yeşiller'e. Türkiye'de sağcısıyla solcusuyla 70 milyon kişi ve sağdan sola kadar tüm partiler Schröder'in kazanması için dua etti. Umarız Baykal ve arkadaşları bu tabloyu değerlendirirler...
|