|
|
Türkiye'nin en pahalı aktörüyüm
Çekimleri tamamlanan "Sinema Bir Mucizedir" filmiyle beyazperdeye dönen Kadir İnanır, yorgun ama mutlu. En büyük yanlışının özel hayatını ertelemek olduğunu söyleyen sanatçı biraz buruk; "İsteseydim çocuk sahibi olurdum ama annesini bulmayı beceremedim."
Herkes gidecek benim adım taş gibi kalacak
Memduh Ün'ün çektiği "Sinema Bir Mucizedir" filmiyle, hayranlarının gönlünü fethetmeye hazırlanan Kadir İnanır'la oyunculuğu ve özel hayatını konuştuk.
Gülmek ve kızmak en çok ona yakışıyor sanırım. Aniden kaşlarını çattığında gözlerinden alev saçan adam, birkaç dakika sonra bir gülüşüyle etrafını aydınlatabiliyor. Eee, boşuna "karizmatik" demiyorlar ona... "Sinema Bir Mucizedir" in çekimlerinden yorgun dönen Kadir İnanır'la uzun uzadıya sohbet ettik. Yanlış bir şey söyleyip kızdırır mıyız, diye de epey çekindik. Ama memlekette olup bitenler onu öylesine öfkelendiriyordu ki, bize bir şey düşmedi...
* Memduh Ün şu an çok rahatsız. Hatta artık film çekemeyeceği söyleniyor, bu sizi nasıl etkiledi? Memduh Bey çok yaşlı, 87 yaşında. Kimse öyle olsun istemez ama film çekme performansını yeniden bulamayabilir ki sette bu yaşandı. Sürekli bir kanepeye uzanarak monitörden yönetti çekimleri. Zaman zaman içi rahat etmedi, kalktı... Bu şartlarda hiçbir yönetmen işine devam etmez. Dört haftada çekeceğimiz film, 10 haftada tamamlandı. Hatta sonlara doğru Tunç Başaran ustasına saygı olarak geldi, çekimleri tamamladı. İşin büyük bir yükünü de o omuzlarına aldı.
* Birlikte kaçıncı filminiz? Üçüncü... İlki "Üç Arkadaş", sonra "Cevriyem", şimdi de "Sinema Bir Mucizedir." Bu hikayeyle bana geldiğinde çok heyecanlıydı. Ben de öyküyü çok beğendim ve çok yorgun olmama rağmen kabul ettim. Ayrıca hiç para da almadım.
* Neden yaptınız bunu? Sadece filmin hasılatından ücret alacağım. Aksi halde ona mali yükü çok olacaktı, bunu istemedim.
* Neydi bu öyküde sizi etkileyen? 1950 yıllarında Antep gazisi olan bir adam çıkıyor ve Arabistan sınırında bir şehirde, sinema açıyor. Bu benim için kahramanlıkların en büyüğüdür. İşte hikayenin beni en çok etkileyen yanı bu. O sinemayı oraya getirip, halka kabul ettirmek için verdiği mücadele çok büyük. 1950'lerde iktidar değişikliği Antep'te kendini açıkça gösterirken karşıya tepki olarak da duran bir adam Nakip Ali. Benim ruhumu okşayan, siyasal görüşümü yansıtan çok şey var bu filmde.
İSTESEM NELER YAPARDIM * Bir senaryoyu değerlendirirken neyi dikkate alırsınız? Nasıl bir filme "evet" demezsiniz örneğin? Bulutlar üzerinde dolaşan, suya sabuna bulaşmayan masallarda oynamam. Öyle birkaç film var geçmişimde ama o dönemler müdahale etme şansım yoktu hikayeye... Benim oynayacağım filmin çok iyi olması lazım. "Sinema Bir Mucizedir" de bunu göreceğiz. Ben çok beğenileceğine inanıyorum.
* Filmler beğeniliyor beğenilmesine ama az kişi izliyor. Bundan endişe duyuyor musunuz? Hayır, ticari şansı olmayabilir ama insanların yüreğinde bir iz bırakacağına, filmden müthiş tat alacaklarına eminim. Oradaki kahraman Nakip Ali'nin sinema uğruna verdiği mücadeleler bilinsin istiyorum gerçekten.
* Sizin bu piyasadaki mücadeleniz kaç yıldır sürüyor? 36 yıldır sinema oyunculuğu yapıyorum ben. Onun dışında başka hiçbir iş yapmadım. Bu süre içerisinde de sektörde hasılatı hiç düşmeyen tek aktör benim. Sanatın bu kadar ilgisiz kaldığı bir ülkede verdiğim mücadelenin karşılığını gördüm.
* Oyunculuk dışında bir şey yapmayı düşündünüz mü? İsteseydim hayatı öyle kolay yerlerinden yakalardım, öyle işler yapardım ki, arada da keyif olsun diye bir film çekerdim. Ama ben yapmadım, yapmayacağım da. Ölünceye kadar da bunun kavgasını vereceğim.
* 36 yıldır zirvede kalmak zor olsa gerek... Sizi ayakta tutan neydi, neden insanlar yorulmadı sizi izlemekten? Bu oynayacağınız hikayeyi seçmekten başlıyor. Benim neyi kabul edip etmeyeceğimi bilir yapımcı, bana ona göre gelir. Bunu oluşturabilmek çok önemlidir. Rol alacağım filmlerin içerisinde mutlaka halkın sorunları olmalı, büyük çatışmalar olmalı... Öyle olunca bundan 30 yıl önce çektiğin filmi bugün bir çocuk bile izliyor. Değerinden hiçbir şey kaybetmiyor. Çünkü bu memleketin temel sorunları çözülmemiş. İnsanlar ölmüş gitmişler ama sorunlar aynen duruyor. Kalabalıklar kendinden bir parça görmezse o filmi reddeder. Benim dikkat ettiğim en büyük değer buydu. Bu da beni halkın gözünde şu noktaya getirdi: "Kadir İnanır bir film çekmişse bomboş değildir." Şimdi beni halk bırakmıyor. Dizi, film derken evde okumam gereken sekiz tane senaryo var.
* Televizyonlarda bu kadar çok dizi olması sizi de sıkmıyor mu? Ben bunu yönetici arkadaşlara hep söylüyorum; bir kere çok dizi yapıyorlar. Türkiye'de ne bunu karşılayacak senarist, ne de oyuncu kadrosu var. Ama televizyonların kaderi reklama bağlı. Diziler halkın gözünde en fazla izlenilir olgu iken, reklamı da o alıyor. Kanallar da reklam almak için durmadan dizi çekiyor. Başarılıysa devam, değilse kaldırıp atıyor. O insanlar ne kadar emek harcamış, hayatını ona bağlamış hiç önemli değil. Yapılan işe de hiç sevgi saygı yok.
BU NASIL BAKANLIK? * Bir Hollywood filminde rol almayı, bu mesleği yurtdışında yapmayı istediniz mi hiç? Ben bunu şöyle açıklıyorum. Bu ülkenin turizm geliri 20 milyar dolar ama tanıtımı için 1 milyar dolar bile ayrılmıyor. Tanıtım için en güzel şey film çekmek, kendi ülkenizde, canlı canlı.. Gidersiniz yabancı oyuncularla anlaşırsınız, kendi oyuncularınızı da oynatırsınız. Ola ki ben o filmde yabancı oyuncuları darmadağın ettim, ne yapacaktı Amerikalı? Çağıracaktı beni. Ama bu ülkede bize bu imkan sağlanmıyor. Bakanlık kuruluyor, "200 milyar lira katkıda bulunduk" deniyor. 200 milyar hiçbir filme katkı sağlamaz, sadece yemek parasını karşılar. Sonra siz ne yapıyorsunuz? Getirip bizim filmimizle Amerikan filmini karşılaştırıyorsunuz...
* Yani siz isterdiniz yurtdışında oyunculuk yapmayı... Tabii, kim istemez! Bir kere bizim buradaki çalışma şartlarımızla Batı'da hiç kimse çalışmaz; ne yönetmen, ne kameraman, ne de oyuncu. Biz 4 bin 800 metre filmle film çekiyoruz, onlar 114 bin 800'le. En iyisi, en güzeli oluncaya kadar... Onlar için maliyet sorun değil ki. Onlar 100 milyon dolar harcıyor, biz 2 milyon dolar. İnsanlar bunu bilsin ve sinemasına sahip çıksın artık! Yoksa bu ülkede böyle bir meslek yapılmasın. Ondan sonra "Avrupa Birliği" diyorlar, hangi Avrupa Birliği?
* Türkiye'de film başına en fazla para alan aktör olduğunuz doğru mu? Evet doğru, en fazla alan benim. Ama parayla pulla işim yoktur benim. Benim amacım bir filmle servet sahibi olmak değil. Kimse bunu istemiyor zaten ama yeter ki insanlar masraflarını çıkartabilsin. Örneğin, bir yapımcı ikinci bir filmi çekebilecek kadar bir şeyler kazansın. Kim katkı sağlayacak bu insanlara? Açık ve net bu işi yapanlara "Kıvranın" diyorlar. Orada koca bakanlık var, ne biçim bir kültür politikası bu?
* Yılmaz Erdoğan'ın filmlerinde hep ünlü isimleri oynatması eleştirildi geçtiğimiz günlerde... Sizi öyle bir oyuncu kadrosu rahatsız eder mi? Hayır, kadro beni bu anlamda hiç rahatsız etmez. Kim olursa olsun farketmez, yeter ki beni ilgilendiren bir senaryo olsun. Ben sinema yapmaya çalışan herkese çok saygı duyuyorum. Bu arada müzikçiler çok şanslı tabii... Müzisyen olmak lazım.
* Ne bakımdan? Boş günleri yok hiçbirinin, en ufağının bile. Telif işlerini de çözdüler. Helal olsun!
* Sinemayı neden bu kadar çok seviyorsunuz? Sinema müthiş bir şey, düşünsenize orada bir dünya yaratıyorsunuz. Sette öyle güzel dostluklar, arkadaşlıklar olur ki bittiği zaman öksüz kalırsınız. Bunun tarifi yok gerçekten.
İlknur K. AKMAN
|