|
|
Bakırköy hastalarının film gibi öyküleri
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı Dr. Latif Alpkan, "Bakırköy Öyküleri" kitabında hastalarının anılarını anlattı. Kahramanların kimi kendini şair sanıyor, kimi tacize uğradığını düşünüyor.
Hastalarımızın gözünde aşık da olduk tacizci de
Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Başhekim Yardımcısı Dr. Latif Alpkan, "Bakırköy Öyküleri" kitabında "deli" olarak adlandırılan insanların gülümseten ama trajik hikayelerini anlatıyor.
Ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde yatan hastalara çoğumuz "deli" gözüyle bakarız. Oysa hepsinin bir hikayesi ve onları buraya düşüren nedenleri vardır. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekim Yardımcısı Dr. Latif Alpkan da "Bakırköy Öyküleri" adıyla çıkardığı kitabında işte bu hastaların hikayelerini anlatıyor. Okurken çoğu zaman gülümseten bu hikayeler aslında kendi içinde trajediler barındırıyor. Dr. Alpkan, amacının toplum tarafından dışlanan bu insanlara dikkat çekmek olduğunu söylüyor.
* Bakırköy Öyküleri kitabı nasıl doğdu? Aslında öyle bir projem yoktu, anılarımı emekli olduktan sonra yazmayı düşünüyordum hep. Ama on yıl kadar önce genç arkadaşlar bizim hastanede duvar gazetesi benzeri, Aura adında bir dergi çıkarıyordu. Benden de yazı istediler. Hastanedeki hatıralarımızı anlatırken "Ağabey, bunu yazsana" derlerdi bana. Aura'yı çıkaran arkadaşların ısrarı üzerine ilk yazıyı yazdım. Sonra Aura hastane dışında da bir süre çıktı, o dönemde de yazmaya devam ettim. Sonra da Popüler Psikiyatri Dergisi yayın hayatına başlayınca öyküleri orası için yazmaya başladım. Öyküler birikince kitap yapmaya karar verdik.
KİMLİKLERİ DEĞİŞTİRİLDİ
* Kitapta hastalarınızı isimleriyle anlatıyorsunuz ama bu isimler gerçek kimlikleri değil herhalde? Tabii hasta kimliklerini değiştirdim, kendi kimliklerine, şahsiyetlerine uygun isimler seçtim. Sadece Bakırköy şairi olarak anlattığım hastanın gerçek kimliğini açıkladım. O da şiirine saygı duyduğum için. Olaylarda da hastanın tam olarak kim olduğunun anlaşılmasını engelleyecek ufak rötuşlar yaptık. Zaten öykülerde özellikle yeni hastaları değil, eski hastaları, hatta bir kısmı vefat etmiş hastaları ele almak istedim. Günümüzdeki hastaları da daha sonra yazarız.
* Kitabı okuyup kendisini fark eden ve neden yazdınız, diyen hastanız oldu mu? Yazdığım hastalardan bir şey diyen olmadı ama 'Beni yazmayacak mısın?' diyen hastalarım oldu açıkçası. Aslında her hasta kendi romanının kahramanı. Vakit olsa hepsi için ayrı bir roman yazmak lazım. Yani burada olduğumuz sürece bizde hikayeler bitmez.
* Hastanede her gün birçok ilginç olay yaşıyorsunuz. Ayaktan tedavi anekdotu çok ilginç... Evet, 1986 yazıydı. Poliklinikte çalışıyordum. Kırk yaşlarında, tıknaz, kıvırcık saçlı bir hanım içeri girdi. 'Buyurun, oturun' dedim. Oturmadı. 'Sandalye mi tozlu acaba?' diye düşündüm. Baktım, görünürde oturmasına engel bir şey yok ortada. 'Buyurun, oturun' diye tekrarladım. 'Hayır, oturmayayım' dedi. 'Ayaktan tedavi olmak istiyorum...'
* Bakırköy ilçesi de uzun süre hastaneyle özdeş oldu. Bakırköy deyince akla ilk olarak hastane gelirdi... Evet, mesleğe ilk başladığım yıllarda Bakırköy deyince önce bizim hastane akla gelirdi, sonra Bakırköy ilçesi. Bakırköyspor'un başkanı anlatmıştı. Çorlu'ya deplasmana gitmişler. Seyirci maç boyunca 'Bakırköy... Bakırköy...' diye bağırmış. Önce seyircilerin çok centilmen olduğunu sanmış. Sonra dikkat edince, 'Bakırköy... Bakırköy' diye bağıranların elleriyle ampul takar gibi yaptıklarını görmüş.
* 25 yıllık meslek hayatınız boyunca sizi çok etkileyen bir olay oldu mu? Birçok olay var tabii, mesela bazı hastalarımızın ölümü çok etkiledi. Örneğin kitapta "Ne olacak bu Çetin'in Hali?" başlığıyla anlattığım hastam geçen hafta vefat etti. Örneğin onun ölümü çok üzdü beni.
TOPLUM YARDIM ETMELİ
* Kitap okurları gülümsetiyor ama aslında her bir öykünün altında bir trajedi yatıyor... Tabii biz olayları gülümsetecek şekilde anlatıyoruz ama hepsi bir hastanın hikayesi. Ama bu hastaların gereken toplum yardımını, kabulünü alınca durumlarının düzeldiği de görülüyor kitapta. Çünkü bu hastaların yükünü ailelerle biz paylaşıyoruz. Toplumun da bu hastalara elini uzatması gerekiyor. Devletin onlar için uğraş, rehabilitasyon merkezleri açması gerekiyor. Bunlara da dikkat çekmek istiyorum kitapta anlattığım hikayelerle.
* Siz psikiyatrist olmaya karar verdiğinizde bu meslek o kadar da popüler değildi herhalde... Evet, psikiyatriye toplumun bakış açısı farklıydı, hasta psikiyatriste başvururken zorlanıyordu. Yıllar içinde vatandaş psikiyatrinin konusunun ne olduğunu, psikiyatriste gitmenin korkulacak bir şey olmadığını öğrendi. Ben hep şunu söylerim; Dallas dizisindeki Sue Allen'ın çok katkısı oldu bize. Çünkü Türk toplumunun gördüğü psikiyatriste giden bir simgeydi. Büyük kitleler seyrettiği için de psikiyatriste gitmenin o kadar da korkulacak bir şey olmadığını ilk gösteren o oldu. Ondan sonra tabii arkası geldi.
HER MAHALLEDE HASTA VAR
* Öykülerinizin birinde doğup büyüdüğünüz mahalleden, ruh sağlığı bozukluğu olan bir kişiden bahsediyorsunuz. O yaşadıklarınız da bu mesleği seçmenizde etkili olmuş olabilir mi? Bizde her mahallede bir hasta olur. Eskiden mahalle ortamının daha belirgin olduğu dönemlerde, bu durum daha yaygındı. Her mahallede olduğu gibi benim çocukluğumun geçtiği Yıldız'daki Yenimahelle'de de bir kişi vardı. Ayrıca o yıllarda bizim hastaneden bahsedilirken, Mazhar Osman denilirdi. Şimdi, yıllar sonra hastanemize Mazhar Osman Hoca'nın ismi verildi.
* Öykülerinizde gece vardiyalarında hastalarınızla sohbet ettiğinizi anlatıyorsunuz. Psikiyatristlerin hastalarıyla iletişimi diğer doktorlardan farklı mıdır? Biz bedensel muayeneyle, yani hastanın sırtına steteskobu dayayıp "Nefes al, nefes ver" deyip mesleğimizi sürdüremeyiz. Psikiyatride önce hastayı anlamak gerekir. Hastayı anlamak için de hastayla konuşmak, ona zaman ayırmak lazım. Bizim branşımızın böyle bir özelliği var. Her branştaki arkadaşın yaklaşımı tabii farklıdır. Diğer branşlarda hasta bir ameliyata alınacağı zaman, beş numaralı yataktaki hastadır. Ama bizim hastamızın bir adı vardır, biz yatak numarasıyla anmayız bir hastayı, Ahmet Bey, Mehmet Bey; Ayşe Hanım, Fatma Hanım'dır.
Eylem Bilgiç
|