Avrupa'daki son edebiyat çılgınlığı
İsteyen herkesin üç dakikayı geçmeyen bir metni şiir gibi yazıp yüzlerce seyircinin karşısında okuduğu SLAM toplantıları her yeri sardı.
Son zamanlarda, heyecanlı bir "edebiyat hareketi" deyince akla SLAM geliyor. SLAM, 80'li yılların başında, Chicago'da, "edebiyatın baronlarına" karşı çıkmak isteyen şairlerin meşhur bir caz barda toplanarak, yazdıklarını birbirlerine okumasıyla ortaya çıkan bir hareket. Hemen ardından NY ve San Fransisco'ya yayılan bu moda, son on yıldır Avrupa bar ve kafelerini tamamen sarmış durumda. Gençler, sadece müzik dinlemek için değil, edebiyat dinlemek için de bir araya geliyorlar artık. Bu, yazdıklarının şiir olduğuna inanan herkese açık, gürültülü, şamatalı, neşeli bir toplantı. Paris, Londra ve Amsterdam'daki "edebiyat barlarından" diğer kentlere yayılan bu oyunun kuralı şöyle: 3 dakikayı geçmeyecek bir metin yazıyor ve bunu, o gece şiir barını dolduran müdavimlerin önünde okuyorsunuz. Dekor, aksesuar, önceden kaydedilmiş müzik kullanmak yasak. Ardından da oylamaya geçiliyor ve o gecenin galibi belli oluyor. Bundan sonra da birer içki içerek yarışmacıların performansları üzerine felsefi bir tartışmaya katılabiliyorsunuz. SLAM bugün artık siyasi bir ifade biçimi olarak kabul ediliyor ve Kültür Bakanlıkları'ndan yardım görüyor. Hollywood SLAM konulu bir filmin hazırlıklarına başladı bile. Minneapolis'te yapılan ve beş gün süren en son uluslararası yarışmada 56 ayrı ekip sahneye çıktı.
CİNSEL PERFORMANS Benim Paris'te katıldığım, bütün Avrupa'dan gelen seyircilerin doldurduğu SLAM gecesinde ise, durum şu minvaldeydi: Önce şairler, tek tek ahaliye takdim ediliyorlar ve ardından ilk yarışmacı "sahneye" çıkıyor, tabii buna sahne denebilirse: Son derece hoş bir kadın tezgahın üzerine tüneyerek, günlerdir uykusuz olduğunu söyleyip, bunun nedenini, yani üst kattaki komşusunun cinsel performansını akıcı bir dille şiirleştiriyor. Bir sonraki kadın yarışmacıyı dinlerken çoğumuzun gözleri doluyor çünkü onun şiiri, lüks otellerde escort girl olarak çalıştığı günleri anlatıyor. Hemen sonra, Woody Allen'in gençliğini hatırlatan kızıl saçlı çekingen bir çocuk, kızlarla olan sorunlarını öyle içten bir şekilde itiraf ediyor ki, kronometre tutan hakem, 3 dakikayı çoktan doldurduğu halde, bir türlü sözünü kesmeye cesaret edemiyor. Belli ki işinden çıkıp bu bara gelmiş, takım elbiseli ve gayet ciddi görünümlü bir iş adamının herkesi yerlere yatıran "business şiirinin" ardından harika bir sürpriz geliyor: 50 yaşlarında bir kadın, "son aylarda Fransız basınında çıkan Türkiye karşıtı yazılardan şoke olduğunu" belirterek okuyacağı şiiri Türkler için yazdığını söylüyor ve gayet sert bir "siyasi şiir" döktürüyor. Son olarak da, haftada üç ayrı şiir performansı gösterdiklerini söyleyen bir dede torun çıkıyor. 15 yaslarındaki gençle, 70 yaşlarındaki dedenin uyumu muhteşem, birlikte yazdıkları harika bir Paris şiirini okuyorlar, kafe alkıştan yıkılıyor. Irak savaşından sekse, alkolizmden aşka, yüzlerce konu, her akşam kafelerde ve barlarda yepyeni bir edebiyat biçimine konu oluyor, şiir fildişi kulesinden çıkıp "halka iniyor", şiirler artık şairleri tarafından sesli okunmak için, belki de biraz terapi olsun diye yazılıyor. Ve kazanan edebiyat oluyor. Fransa'daki SLAM barlarında finale kalanlar sahnede kozlarını paylaşıyor.
Sedef Ecer
|