Sermaye biriktirmek
Bu aralarda yerli sermayeyi fazla sever olduk. Yabancı sermayeyi sevmiyor değiliz ama, yabancı biraz hareketlenince, yerli sermayeye sempatimiz arttı. Erdemir'i, Tüpraş'ı bizimkiler alsın, bankaların bir kısmı milli kalsın, yurt dışında Türk sermayesi bayrağımızı dalgalandırsın istiyoruz. Bu da normal. Yapılan anketlerde, Türkiye'nin, ulusal kimliğinden en fazla gurur duyan ülkelerden biri olduğu ortaya çıkıyor. 38 ülke sonuçlarını içeren Dünya Değer Anketine göre, bizden daha ulusalcı dört ülke var. Bunlar İrlanda, Hindistan, ABD ve Polonya. Sonra biz geliyoruz. Ulusalcı olmak, eğer güçlü bir ekonomik yapınız yoksa, kuru bir milliyetçiliğe dönüşür. Kişi başına milli geliriniz yüksekse, özel sektörünüz karlı ve sermaye açısından yeterliyse, finans sisteminiz reel ekonomiyi destekliyorsa, kamu politikaları da sağlıklıysa, milliyetçiliğiniz o zaman etkinleşir. Fakir milliyetçilikten, güçlü milliyetçilik kademesine geçiş olur.
Sermaye nasıl birikir? Genelde sermaye birikimi, elde edilen karlardan, eldeki mevcutların satışından ve devletin koruyup kollamasından sağlanır. Yüksek rezerv ve karşılık ayırarak, ya da amortisman oranlarını arttırarak serveti firma içinde biriktirme yöntemi vergi yasaları yoluyla limitlenmiştir. Bu yöntemler içinde en kolayı, devletten destek almaktır. Ülkeyi yönetenlerin "sevgisine mahzar olanlar" bu olanaktan yararlanırlar. Ancak, devletin borçluluğu yüksekse ve bütçesi de kısıtlıysa, bu yolla sermaye birikimi de "cılız" kalacaktır. Bankacılık sektörünü ele alalım. Sistem uzun yıllardan beri reel karlılığı yakalayamadı. Buna karşı, sermayesini arttırma zorunluluğu çeşitli yollarla ve güçlükle yapılabildi. Banka sahiplerinin ellerindeki bankaları satarak elde ettikleri geliri sermaye olarak başka alanlarda kullanmaları son yıllara kadar nadir rastlanan örneklerdi. Kimse bankasını satmak istemez, üstelik yeni banka kurmak için girişimlerinden de vazgeçmezdi. Bunun nedeni ise, banka kaynaklarından yararlanarak, başka alanlardaki karlardan sermaye biriktirmekti. Devlet de, vergi yasaları aracılığı ile bankacılıkta sermaye birikimine olanak sağlamadı. Tam aksine, ağır vergilerle, kayıt içindeki bu sektörü açıklarının kapatılmasında yıllarca aracı olarak kullandı. Bu bağlamda, devlet iç borçlanma senetlerinin getirilerinin vergiden düşülmesi uygulaması, sistemi yozlaştırarak, bankacılığın gerçek fonksiyonlarını yerine getirmesine de mani oldu. İktidara yakın olanlara yeni banka kurma izinlerinin verildiği dönemlerde, iş önce cazip gibi göründüyse de, sonra acısı fena çıktı. Bir çok banka sahibi, ellerindekilerden de yoksun kaldılar.
Yüksek enflasyon engeli Türkiye'de sermaye birikimi, süregiden enflasyonun acımasız etkisi ile uzun yıllar bir yere varamadı. Türk bankacılık sisteminin gerek özel sektöre açtığı kredilerin azlığı, gerekse derinliğinin fazla olmaması nedeniyle sermaye birikimine yeterli katkıyı yapamadı. Biriktirilenler, vergiden kaçınmak için yeni yatırımlara yöneldi. Nakit sermaye oluşamadı. birikimin boyutu da küçük kalınca, dünya devleri ile boy ölçüşme olanağı azaldı. Şimdi ortam değişik. Düşük enflasyon ve politik istikrar ile oluşan bu yeni ortam sermayenin önemini açıkça ortaya çıkarıyor. Yetersiz sermaye birikimi ile yapılacak şeylerin sınırlı olduğunu bize gösteriyor. Umarım Türk girişimciler bu dönemi iyi değerlendirirler. Deneyim ve girişimciliklerini nakit sermaye yerine koyarak, değişik bir strateji ile sermaye biriktirme olanağına kavuşurlar.
|