|
|
|
|
Katılımcıların gözünden Ermeni konferansı
Yeniden düzenlenen "İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri Konferansı"nın katılımcıları tepkileri yanıtladı. İki bilimadamı, bir gazeteci ve yazar 23 Eylül'de başlayacak konferanstan önce hissettiklerini anlattı.
23Eylül günü Boğaziçi Üniversitesi'nde Türkiye'nin aylarca tartıştığı bir konferans başlayacak. Tam başlığı "İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları". Ayrı başlıklara sahip on iki oturumda yaklaşık elli sunumun yapılacağı bu konferansta bilimadamları, edebiyatçılar, gazeteciler ve diplomatlar Ermeni sorununu tartışacak. Konferansın en önemli özelliği "Resmi tezlerden farklı ve özgürce tartışmak". Mayıs ayında yapılması beklenirken ağır suçlamalar, özellikle de Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in "Bu Türk milletini arkadan hançerlemektir" sözleriyle zirveye ulaşan tepkiler yüzünden ertelenen konferans bu defa takvimi elverdiği takdirde Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün de katılımıyla yapılacak. Ertelenen konferansın tepkilere neden olan programında "Facia ve Kurtuluş Öyküleri", "Anılar ve Tanıklıklar", "İlk İtiraf Eşiğinden Tabuların Oluşmasına" gibi oturum başlıkları bulunuyor. Ancak önceki tartışmalardan "ağzı yanan" konferans düzenleyicileri yani Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü ile Boğaziçi ve Sabancı Üniversiteleri Tarih Bölümleri bu bölümlerin Murat Belge, Halil Berktay, Selim Deringil gibi öğretim üyelerine üniversite rektörlüğü tarafından konferansa kadar demeç yasağı getirildi. Peki tepkilere yol açan ve "Ermeni konferansı" olarak anılan bu bilimsel toplantının katılımcıları ne düşünüyor. Tümü konferans katılımcısı olan İki bilim adamı, bir gazeteci ve bir yazara kamuoyundaki tartışmalar ve özellikle de "Türk milletini arkadan hançerlemek" gibi iddialar karşısında ne hissettiklerini sorduk. Baskın Oran, Aykut Kansu, Hırant Dink ve Fethiye Çetin sorularımızı yanıtladı.
Baskın Oran
İki taraflı suçlama haklı olduğumuzu gösteriyor
(Siyaset Bilimci. Konferansın "İlk İtiraf Eşiğinden Tabuların Oluşmasına" bölümünde "Bir Tabunun Kökenleri: Türkiye Kamuoyunun Ermeni Sorunundaki Tarihsel-Psikolojik Tıkanışı" başlığını taşıyan bir bildiri sunacak.)
Hiç baskı altında değilim ama böyle şeyler yaptırılmadığı takdirde kendimi baskı altında hissederim. Bu konferans tek yanlılıkla suçlandı. Ben bunun kadar saçma sapan bir suçlama düşünemiyorum. Bu konferansta iki aşırı uç dışlandı. Diaspora ve Türk resmi görüşü. Konferansa katılacak olanlar bu ikisinin dışında bağımsız görüş sahipleridir. Bizi tek taraflı konferans düzenlemekle suçlayan adamlar bugüne kadar topladıkları konferansları çok taraflı mı sayıyorlar acaba? Özellikle üniversitelerde topladıkları konferanslar, onlar çok sesli miydi? Bunların bütün korkuları kendilerinin hakim olduğu tek sesliliğin gümbür gümbür yıkılıyor olmasından geliyor. Çok sesliliğin gelmesinden rahatsızlar. Ama yapabilecekleri hiçbir şey yok. Artık bitmiştir. Dışişleri Bakanı'nın katılımı AKP yönetimindeki devletin bu tür şeylere itirazı olmadığının bir simgesidir. Benim dinle, imanla hiç ilişkim yok ama şu dönemde AKP hükümetini Türkiye'nin şansı olarak görüyorum. Türkiye ilk defa milliyetçilik gibi bir at gözlüğüyle malul olmayan bir yönetime kavuştu. Onların da kendilerine göre at gözlükleri var bu ayrı mesele. Fakat şu sırada milliyetçilik gibi bir at gözlüğünü takmamış olan bir yönetim Türkiye'yi yönetiyor gibi. Bu Türkiye için büyük şanstır. Allahın günü yaklaşık 45-50 dakikamı diaspora ile e-mail kavgasına ayırıyorum. Resmi görüşü bir biçimde haklı göstermeye çalışmakla suçluyorlar. Bizim sorunumuz iki aşırı uç arasında olmamız ve ikisi tarafından da suçlanmamız. Ama bizatihi bu duble suçlama bizim ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor.
Fethiye Çetin
Acılardan bir kin değil dostluk çıkarmak gerek
(Avukat. Yıllar sonra anneannesi Seher Hanım'ın aslında tehcirden kurtarılan bir Ermeni olan Heranuş Hanım olduğunu öğrendi. Bu öyküye "Anneannem" adlı kitabında anlattı. Konferansta "Heranuş'tan Seher'e bir Kurtuluş Öyküsü" başlığıyla bir sunum yapacak. ) Benim sunumum tanıklıklar gibi birşeydi. Kurtuluş öyküleri... Benim anneannemin kurtuluş öyküsü. Tabii ki o kurtuluşta o Hüseyin
Hüseyin onbaşının rolü. Ondan sonrasıyla ilgili bir sunum yapacağım. Vatan hainliği, hainlik suçlaması artık yaygın hale geldi. Özellikle bazı çevreler kendi düşüncelerine aykırı bir tez ya da düşünce ileri sürenleri hainlikle suçluyorlar. Bu doğru değil. Her şey tartışılabilir. Biz tarihi de tartışabiliriz. Ama bu tarihten bir düşmanlık değil, bundan sonrası için barış ve dostluk çıkarmak için. Bu da bir fırsattır, bu fırsatı böyle değerlendirelim. Benim düşüncem bu. O nedenle de ben kendimle ilgili bir tanıklığım var bunu anlatacağım. Bir insani hal benim durumum. Bu insan durumuna dikkati çekmek için. Böyle acılar yaşandı, önemli olan bu acılardan ki anneannem de böyle düşünüyordu- bir kin, düşmanlık değil, bir dostluk çıkarmak. Benim anneannemle ilgili öykümde de bu var. Mutlak iyiler, mutlak kötüler yok. Bu öykü de buna benzer bir sürü öykü de çok önemli bence.
Aykut Kansu
Daha fazla baskı ne olabilir ki?
(Tarihçi, Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi. Konferansta "Facia ve Kurtuluş Öyküleri" başlığını taşıyan oturumda "Tehcirden sağ kalanların hikayesini yeniden düşünmek" adlı bir bildiri sunacak.) Bilgi Üniversitesi'ndeki kontratım uzatılmadı. Şu anda işsizim. Yazdıklarım yüzünden olduğunu düşünüyorum. Bu işler konuşulurken oldu. Son üç günüm var atıldım ve sizle konuşuyoruz. Elime bu yüzden atıldınız diye bir kağıt vermediler ama sebepsiz yere sözleşmem feshedildi. Benim neler yazdığım, ne gibi tepkiler aldığım da meydanda. Ben MHP'sinden tutun da bir sürü yerden hem tehdit mektupları hem de 'sütü bozuk' falan diye tehditler aldım. Manzara bu. Türkiye gibi bir yerde böyle bir şey beklenir. Böyle bir ülkede, böyle şeyler yapınca bu tür şeylerle karşılaşmak insana çok da ters gelmiyor. Bekliyordum demiyorum ama çok da ters gelmiyor. Bu yüzden orada konuşurken ekstra bir baskı hissedeceğimi sanmıyorum. Çünkü burda işi bitmiş bir adam olarak konuşuyorum sizinle. Daha başka baskı ne olabilir? Bundan sonrası hapse konmak olabilir.
BAŞKA BİR ÜLKEDE OLSA... Ermenistan'daki bilimadamına destek vermek burdaki insanların hayatına bir şey yapmıyor, hatta ekstrası var. Ermenileri kötülemeye yönelik bir olay olacak sonunda, bunu protesto etmek dünyanın en kolay işi. Yapanları ayıplamıyorum. Ama burası için risk taşımıyor. Burada risk taşıyan bir iş için birisi boynunu uzatmış mı? Türkiye'de yaşamanın münasebetsizliğini hissediyor insan. Başka bir ülkede bu işin bir insanın başına gelmesi çok absürd bir olay olur. Çok büyük bir kamuoyu infiali olur. Üye olduğunuz dernekler ayaklanır. Burada hiçbir şey olmuyor. Bunu da hissedebilirsiniz. 'Boynunu uzattı oh olsun' şeklinde bir şey her zaman var. Benim anlayamadığım hükümetten bir bakan o zaman çok ağır ithamlarla bu konferansın ertelenmesini sağladı. Şimdi başka bir bakan açılışta bir konuşma yaparım diyor. O zamanki durum neydi, şimdi ne? Şimdi bir bakanın konuşması bence son derece yersiz ve komik. O zaman konuşulacaklara karışması ve vatan haini denmesi de ayrı bir acayiplikti. Başbakan bu 'Hükümeti bağlamaz' dedi. Ancak o bakan hükümet sözcülüğünden alınmadı. Gariplikler, cıvıklıklar var. Eylülde yapılacak konferansın da ne amaca hizmet edeceğinden kuşku duymaya başladım. Bir hükümet üyesi açılışta konuşacak ve böyle bir konferansı destekleyecekse o zaman belki orada konuşmak da caiz olmayacak. Bir gariplik var. Konferansta benim anlatacağım hikaye aslında niçin bu soykırıma katılmayanlar, bilakis Ermenileri kurtaranlar hikayelesini anlatamadı? Niçin onlar ortaya çıkamadı? Ermeniler kendilerini kurtaran Türklerin hikayesini niçin anlatmadı, anlatamadı, anlattığında dinleyen olmadı. Aslına bakarsanız bütün bunların bu gün bile konuşulamıyor olması aslında ne kadar ırkçı ve oradaki katliamların bugün bile ne kadar desteklendiğini gösteren bir şey. Bu gün durum değişmiş olsa insanlar 'Babam, dedem kurtamıştı' diye anlatır. İsim ve din değiştirmiş Ermeniler bugün ortaya çıkamıyor. Benim öğrencilerim arasında bana özel olarak bunu anlatan çok oldu. Ama dışarıda bunlar konuşulamıyor. İnsanlar çekiniyor.
Hırant Dink
Şimdi kalemizdeki golü de çıkartmak gerekiyor
(Gazeteci. Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni. Konferansta "Ermenilik Halleri" bölümünde "Dünyada ve Türkiye'de Ermenilerin yeni cümleleri" başlıklı bir bildiri sunacak.) Doğrusu, orada söyleyeceklerim bu güne kadar söylediklerimden farklı olmayacak. Yazıyorum, çiziyorum, konuşuyorum. Bu konudaki görüşlerim belli. Yine o görüşlerimi vurgulayan bir bildirim olacak. 'Nasıl bir ruh haliyle' derseniz ben ertelenmiş konferansı inanılmaz bir coşkuyla karşılamıştım. Çünkü o konferansın esas olarak sadece Türkiye'de değil Ermeni dünyasında da önemli yumuşamalara ve kırılmalara yol açacağını düşünüyordum. Bu bir buz kırılması olacaktı. Çok coşkuluydum çünkü en başta bu diasporayı şaşırtacaktı. Türkiye'de resmi söylemin tutsağı olmayan ve soruna özgür bakabilen bir konferans. Ben o konferansa katılan birçok insanın görüşleriyle de örtüşmüyorum. Ama bilimsel objektifliği ortaya koyan, özgürce bakan insanların var olabileceği ve bir arada bir çıkış yapacaklarını göstermeleri inanılmaz bir şeydi. Ermeni dünyasını sadece şaşırtmakla kalmayacak, Türkiye'nin ortaya koyduğu 'Gelin tartışalım, gelin konuşalım' pozisyonuna çekebilecek bir duruştu. Bunun olmaması beklentilerimin tam aksi yönde sonuç ortaya çıkardı. Bir kere Türkiye kendi açısından zor duruma, ne yaptığını bilemeyen bir konuma düştü. Bir yandan bütün dünyaya 'Hodri meydan' diyorsunuz ama kendi içinizde birtakım insanların çıkıp 'Biz böyle bir konferans yapacağız' demelerini de vatan hainliği ile suçluyorsunuz.
SİYASETE MALZEME OLMAMALI Bu hükümeti zor durumda bıraktı. Türkiye'nin imajını da yansıtmaktan uzak kaldı. Çünkü iyi kötü Türkiye'de bu konunun konuşulmasına yönelik bir özgürlük var. İyi kötü, hepimiz yazıyoruz, çiziyoruz da... Niye engellendi, ertelendi? Şimdi ise o zamanki coşkunun yerine, orada kazançlı çıkacakken tabiri caizse önemli bir gol atacakken karşı tarafa, sayın Cemil Çiçek'in sayesinde kendi kalemize bir gol attık. Şimdi burada hem o golü çıkaracağız, hem yeniden gol atacağız. Bu hükümetin bir telafi çabası olarak da yorumlanıyor, dışarıdan da böyle görünecek. Ama bence telafi de edilmeli. Asıl üzüntüm böyle bilimsel bir konferansın siyasal bir pozisyonun malzemesi haline dönüşmüş olması. Ama ne yapalım, madem bu duruma düştük, bunun yapılması lazım ve alnımızın akıyla çıkmamız lazım. 'Evet Türkiye böyle bir ülke, sıkıntılar da yaşanabiliyor ama adım adım da ilerlenebiliyor' dedirtebilmemiz lazım. Karşıt görüş yok deniyor. Karşıt görüşten kasıt ne? Devletin resmi söylemine tutsak olanların zaten ne dedikleri belli. Burada yeni ne denecek, önemli olan bu. Bizim derdimiz bu. Sonuçta böyle bir toplantıda olur, o tür bir toplantı da başka zaman olur. Bugüne kadar devletin resmi söylemi doğrultusunda yüzlerce konferans oldu. Biz orada karşıt görüş nerde diye sorduk mu?
Cengiz Erdinç
|
|
|
|
|
|
|
|
|