Geçmişinden başka kaybedecek...
Yarın Danimarka ile hayati bir maça çıkıyoruz. Aday kadroyu ve kamptaki havayı nasıl buluyorsunuz? Kruşçev'in yaşlandığında anılarında yazdığı bir sözü vardır: "Önümde geçmişimden başka hiçbir şey kalmadı." Gayet açık söylüyorum: Danimarka maçına çıkacak kadro futbol hayatında geçmişlerinden başka bir şeyleri kalmamış oyunculardan oluşmamalı. Şimdi ben böyle söylediğimde bazıları diyecek ki; "O futbolcular hâlâ bir yerlerde oynuyorlar. Hem de tecrübeliler." Ben de diyorum ki; Danimarka gibi fizik gücü yüksek bir takıma genç, yırtıcı, hırslı ve en önemlisi başırayı aç ve yarınların Türk Milli Takımı'nı oluşturacak futbolcularla çıkmalı Türkiye... Milli Takım, Şenol Güneş zamanından beri oyalanıyor. Ha bugün ha yarın takıma yeni bir jenerasyon monte edilecek diye diye üç yıl geçti. Konfederasyon Kupası'nda bir parça umutlandı herkes. Sonra yine eski tas eski hamam. İyi olan, hazır olan oynasın. Ama insaf edin. Galatasaray'ın UEFA'yı kazanmasının üzerinden tam beş yıl dört ay geçti. Eğer halen o kadronun yarısı, tam altı tanesi bugün Milli Takım'ın umuduysa vay halimize! Fatih Akyel, Okan Buruk, Ergün Penbe, Hasan Şaş, Hakan Şükür, Emre Belözoğlu. Bunlara o yılların tecrübeli ismi Alpay'ı da ekleyin. Etti mi 7 kişi! Haydi o zamanlar Emre daha çocuk sayılırdı, şimdi olgunlaştı. Hasan Şaş çok gençti, şimdi belki takımda yer bulabilir. Ama insaf edin; futbolda beş buçuk sene geçtikten sonra o dönemin yedi futbolcusu bugünkü Türk Milli Takımı'nın umudu olarak sahaya çıkmaz, çıkamaz. Fatih Hoca, ustalardan ikisini gençlerin arasına serpiştirmeli. Fizik gücü mükemmel takıma o usta ayaklar sos lezzeti vererek takımın oyununu kalitelendirmeli. Umuyorum aday kadro ilan edildiğinde yaşadığım bazı çekinceler ilk 11 sahaya sürüldüğünde ortadan kalkacak. Yoksa Hasan Cemal'in dünkü yazısında alıntı yaptığı yazar Amin Maalouf'un sözleri geçerli olur. Maalouf şöyle demişti: "Beklediğim yarınlar hiç gelmedi kızım."
* Beşiktaş-D.Bakır maçı hala gündemde. Olayları kadar tezahüratlarıyla da. Şimdi tribün tezahüratları Türkiye'de başlı başına büyük bir sorun. Bunu herkes biliyor; kimse kılını kıpırdatmıyor. Hangi takım, kiminle maç yapsa, rakip takımın sövülmedik ne anası, ne bacısı, ne karısı kalıyor. Herkesin homoseksüel ilan edilmesi işin cabası. Tezahürata bakarsak, Türkiye'deki bütün hakemler homoseksüel. Keza bütün takımlar ve camialar da homoseksüellikten nasiplerini aldılar. Futbola bulaşmış her kulübün, herkesin annesi, karısı, çoluğu, çocuğu bu işten nasibini alıyor maalesef. Böyle bir ortamda Diyarbakır'a edilen tezahüratı siyasi bir noktaya kesinlikle sürüklememek lazım. Elbette tezahürat kötü bir tezahürattır. Tıpkı bütün küfürlü tezahüratların olduğu gibi. Bunların arasında ayrım yok. Yani bir insana ana avrat küfür etmek, homoseksüel diye stadı inletmek, Diyarbakır'a yönelik her statta yapılan çirkin tezahürattan daha az çirkin değil. Diyarbakırspor Kulübü, Beşiktaş Kulübü'nün Süper Lig'deki kardeş kulübüdür. Diyarbakırspor'un yıllarca başkanlığını yapan Ahmet Göksu, Beşiktaş'ın ikinci başkanı Murak Aksu'nun öz ve öz dayısıdır. Murat Aksu kardeşim, şu anda İçişleri Bakanı olan, Diyarbakır Milletvekili Abdülkadir Aksu'nun oğludur. Ben yöneticiyken Beşiktaş'ta satılması değil, kiralanması düşünülen futbolcular için ilk adres hep Diyarbakırspor oldu. Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Trabzonspor ne kadar Türkiye'nin kulübüyse Diyarbakırspor da en az onlar kadar Türkiye'nin kulübüdür. Kimse tezahüratlardan siyasi sonuçlar çıkarmaya kalkmasın. O tezahüratları ciddiye alırsak Türkiye homoseksüelden geçilmez.
|