| |
|
|
Saddam'ın kaderi Irak'ın kaderinden soyutlandı
Saddam Hüseyin'i yargılayan mahkemenin kararına herhalde oldukça uzun bir zaman var. Ama şimdiden bu karar tartışılmaya başladı. Mesela Irak Devlet Başkanı Celal Talabani, eski lider Saddam Hüseyin'e idam hükmü çıkarsa bu kararı imzalamayacağını, böyle bir kararın çıkması halinde istifa edeceğini söyledi. El Arabiya televizyonunda konuşan Talabani, "İdam kararı önüme geldiğinde, bunu imzalamayacağım. Böyle bir karar çıkarsa, görevimi bırakacağım" dedi. Saddam'ın kaderini belirleyecek mahkemenin sorgu yargıcı Münir Haddad, ağustos başında devrik liderin 1982'de Dujail köyünde Şii köylülerin kitlesel olarak öldürülmesi olayıyla ilgili olarak yargılanacağı mahkemenin ilk duruşmasının, 45 gün ya da iki ay içinde yapılacağını ifade etmişti. Tarih sürecinde Saddam benzeri yenilmiş liderlerin kaderlerine baktığınızda, çok farklı durumlar görürsünüz. Örneğin Avrupa'yı savaşlara sürükleyen ve bütün hanedanları titreten Napolyon, iki kez yenilmiş ve ikisinde de adalara sürülmüştü. İlk sürgününde Elbe'den kaçıp yine savaşa neden oldu. İkinci sürgününde St. Helen adasında öldü. Birinci Dünya Savaşı'nın yenik lideri Alman İmparatoru Wilhelm, Belçika'daki bir şatoda ömür boyu hapsedilmişti. Kurtuluş Savaşımızda Anadolu'yu işgal eden ve yenilen Yunan generalleri, 1925'teki bir darbe sonucu Atina'da idam edilmişlerdi. İkinci Dünya Savaşı'nın yenik devletleri olan Almanya, İtalya ve Japonya'da sorumlular ya öldüler, ya öldürüldüler. Sadece Japon İmparatoru Hirohito yerinde kaldı. Çünkü Japonlar yenileceklerini anlayınca bütün şifreli haberleşmelerinde İmparator'u savaş karşıtıymış ve sanki militarizmin elinde esirmiş gibi gösterdiler. Amerikalılar da bu şifreleri kırıp, okuduklarına inandılar. Bizde ise, yenilenler değişik kaderlerle karşılaşmıştır. Osmanlı hanedanı sonunda sınır dışı edilmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nın yenik sorumluları olan Enver, Talat ve Cemal Paşalar, yurtdışında öldürülmüşlerdir. Yenilginin bedeli bizde iç politikada daha insafsız biçimde ödetilmiştir. İttihat Terakki'nin ileri gelen isimleri İzmir Suikastı vesile edilerek asılmışlardır. Benim anlamakta zorluk çektiğim, mesela rahmetli Fatin Rüştü Zorlu'nun idam edilmesi olayıdır. Bir ülkede bir dışişleri bakanı, ülkesini yenilgiye sürüklerse veya düşmanla işbirliği yaparsa cezalandırılır. Oysa Fatin Rüştü Zorlu ve tabii Adnan Menderes, Londra Zürih Antlaşmaları ile, Kıbrıs'taki Türk varlığını kabul ettirmeyi başarmışlar ve Lozan'da verilen Kıbrıs'ı, bir anlamda bizim kısmi egemenlik alanımıza yeniden katmışlardır. Menderes ve Zorlu'nun başarıları sonucu, Türkiye hâlâ Kıbrıs'ta söz sahibi. Oysa 27 Mayıs darbecileri, Zorlu'yu da idam etmişlerdir. Bugün "Kıbrıs Davası" diyerek mangalda kül bırakmayanlardan bazılarının hâlâ darbecilik söylemlerinin de sahipleri olması, müthiş bir paradoks değil midir? Saddam hakkındaki karar ne olur bilemeyiz. Miloşeviç de hâlâ yargılanıyor. Ama onu yerel mahkeme değil Uluslararası Divan yargılıyor. Eğer Miloşeviç Yugoslavya'da Boşnakları değil de Almanya'da Yahudileri soykırıma tabi tutsaydı, İsrail onu kaçırıp yargılamış ve şimdiye kadar işini bitirmişti.
|