Formula 1 ve projecilik
Formula 1 yarışları rüzgâr gibi geldi, geçti. Bu tür yarışlarla hiç ilgisi olmayanlar bile zevk aldı. Böyle bir organizasyonu başarı ile gerçekleştiren Türkiye, haklı olarak gururlandı. Ancak, bazı konular hala gündemde. Bunlardan biri de, Formula 1'in altyapısının maliyeti. İstanbul Ticaret Odası yönetimine göre, Formula 1 projesi ilk önce 20 milyon dolar ile gündeme gelmiş. Zaman içinde önce 60, daha sonra ise 100 milyon dolarlık maliyet hesabı çıkarılmış. Proje bitişinde ise 220 milyon dolarlık bir fatura İTO'nun önüne konulmuş.
Pahalı projeler Bunları basından öğrenince, Hazine'de görev yaptığım yıllarda karşılaştığım benzer bazı projeleri hatırladım. 1970'li yılların sonunda Afşin Elbistan Projesi düşük kalorili kömür kullanılarak elektrik enerjisi elde etmeyi hedeflemişti. Başlangıç maliyeti 250 milyon dolar olarak hesaplanmış olmasına karşın, bitişinde maliyet 3 milyar doları aşmıştı. 80'li yılların ortalarında otoyol projeleri, başlangıçta 2.5 milyar dolar finansman gereksinimi ile uluslararası sermaye piyasasına sunuldu. Bitişinde maliyet 6 milyar dolardı. Bolu Tüneli için, ilk başta fizibilite çalışması olmadan bakkal hesabı ile yapılmış verilere dayanan proje taslakları, finansmanı amacıyla çeşitli yerlere gönderildi. İtalyanlar, "200 milyon dolarlık bir finansman ile tamamlanır" dediler. Tünel 550 milyon dolara ihale edildi. Şimdi bize maliyeti 1 milyar doları bulacak. Bazı yap, işlet ve devret projelerinin ise acısı sonradan ortaya çıktı. Liste uzayıp gidebilir. Ama bir gerçek gün gibi ortada. Fizibilite etütleri tam yapılmadan, buna bağlı finansman yükü doğru hesaplanmadan sunulan projeler bizi ağır bir fatura ile karşı karşıya bıraktı. Bu maliyetin çoğunu ödedik. Kalanını da ödeyeceğiz
Neden böyle? Bunun birçok nedeni var. Geçmişte, enflasyonist dönemlerdeki belirsizlikler, ileriye dönük öngörülerin sağlıklı bir biçimde yapılmasını engelliyordu. Buna bağlı olarak karşılaşılacak riskleri belirlemek de büyük bir uğraşı gerektiriyordu. Otoyol projeleri bunun tipik bir örneğiydi. İkinci bir neden, proje maliyetini yüksek göstererek daha başlangıçta kamunun veya yatırımcıların gözünü korkutmak kaygısından kaynaklandı. Finansman ihtiyacı düşük tespit edildi. Bu yaklaşım geçmişte sıkça uygulandı. Halen de devam ediyor. Formula 1 buna en son örnek. "Projeyi onaylatalım, işe başlayalım, sonunu nasıl olsa getiririz" yaklaşımı düzgün proje yapılmasının ve finansman konularının arka plana atılmasına neden oldu. İşi almak temel hedef haline gelince, diğer önemli noktalar marjinalde kaldı. Bir başka neden ise, kötü niyetle ve maliyeti yüksek tutarak ihaleyi alma ve anormal kârlar elde etme saikinden kaynaklandı. Bu yolsuzluğun ta kendisiydi. Yap-işlet-devret yoluyla yapılan bazı enerji santrallarının ürettiği elektriğin kilovat saatini devlete 17 cent'e varan fiyatlarla satmak, yani devleti kazıklamak bu işe girişenlere servet sağladı. Bütün bu örneklerin benzerlerinin artık gözlenmeyeceğini zannederken, Formula 1 projesinin maliyet serüvenini öğrenmek herkesten önce beni şaşırttı. 20 milyon dolarla başlayıp, 220 milyon dolara tamamlanan bu "yarı özel" projeyi anlamak ve çözmek gerçekten zordu. Ben çözemedim. Ancak, çözebildiğim bir gerçek var ki, o da, ister kamu, isterse özel sektör projesi olsun doğru dürüst fizibilite etüdü yapıp, buna dayalı finansman ve nakit akım tablosu oluşturmadan başlanan yatırımların topluma maliyeti çok yüksek oluyor. Yatırılan sermayeden en yüksek getiriyi alamıyorsunuz. Yatırıma yöneltilen kaynakların marjinal getirisi düşüyor.
|