| |
Vitrin ve arkası
Türkiye'nin imaj vitrini ışıl ışıl. Avrupa Şampiyonlar Ligi finaliyle ilk ışıkları yakılan vitrine daha sonra ünlü kadın tenisçilerin katıldığı turnuvanın, rallilerin, Dünya Üniversite Oyunları'nın pırıltıları eklendi. Dün F1 Türkiye Grand Prix'si yıldızlarıyla da samanyoluna, bir galaksiye dönüştü. Ama sakın vitrinin arkasına bakmayın..
Sakın bakmayın vitrinin arkasına. Bırakın "Türkiye dünyanın en zorlu organizasyonlarının altından kalkabileceğini kanıtladı. Artık olimpiyatların Türkiye'de yapılması zamanı geldi" övgülerinin hiç olmazsa birkaç gün tadını çıkaralım. Çünkü vitrinin arkasında insanlar -ve de hayvanlar- ancak yoksul ülkelerde görülen hastalıklardan kırılıyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün listeden çıkardığı mikroplar bile Anadolu'da cirit atıyor. Doğubayazıt'ta binlerce kişinin ishal salgınından hastanelere koşmasını (2 vatandaşımız can verdi) geçtik. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü Dr. Turan Buzgan başkanlığındaki heyetin raporundan birkaç satır aktarmakla yetinelim: "Su kirliliğinin olduğu böyle durumlarda değişik hastalık tabloları beklenmeli. Bakteriyal, viral, paraziter ishaller yanında, viral hepatit A, tifo, paratifo gibi birçok hastalık görülebilir." Anlamı: İshalin sarılık ve tifo salgınına dönüşmesi tehlikesi var. Edirne, Manisa ve Kayseri'de hastanelerin yenidoğan servislerindeki kitlesel ölümleri de çok dillendirildiği için atlayalım. Zaten Sağlık Bakanlığı, "Yenidoğan ölümlerinin önlenmesi amacıyla çalışmaların sürdüğünü" açıklayarak yüreğimize yeterince su serpti. İyi ama diğer mızrakları hangi çuvala sığdıracağız? Örneğin Ankara'da aralarında hekimlerin de bulunduğu 130 kişinin kolera tedavisi gördüğü iddiasını? Ya bu yaz Türkiye'de 20 kişiyi öldüren "Kırım-Kongo kanamalı ateşi"nin, yani bitlerden hayvanlar aracılığıyla insana geçen ilkel hastalığın şu sıralar Tunceli'de pençesini yeni kurbanlara atmasına ne demeli? Bitlis'in Hizan ilçesinde şarbon salgınını da mı halı altına süpürelim? Sakarya'nın Hendek ilçesinde belirlenemeyen bir hastalığın koyunları sürüler halinde öldürmesine mi kulak tıkayalım? Hepsi bu kadar olsa öpüp başımıza koyacağız. CHP'nin en çalışkan milletvekillerinden Prof. Dr. Mehmet Neşşar, saydıklarımızın dışında bu yaz Türkiye'yi vuran hastalıkları bakın nasıl sıralıyor: "Büyükbaş hayvanlarda verem oranı yüzde 67'ye yükseldi. Trişinoz, Bruselloz gibi hayvanlardan bulaşan hastalıklar salgına dönüştü. Güneydoğu'da şark çıbanı hortladı. 2000'de 271 olan dizanteri vakası bu yaz 11.500'ü geçti."
Avrupa'da büyük alarm Bu listeye yakında tehlikeli bir salgının daha eklenmesi olasılığı var: Kuş gribi. Sibirya'nın ücra köşelerinde hortlayan hastalık bir ayda Urallar'ı aştı. Artık Avrupa'da. Hem de insana bulaşabilen H5N1 versiyonuyla. Daha kötüsü, bugüne kadar sadece kümes hayvanlarında görülen virüs vahşi kuşlara da sıçradı. O göçmen kuşlar bu haftadan itibaren Sibirya'dan sıcak bölgelere uzun yolculuklarına başlayacaklar. Nerelere? Afrika, Kafkaslar, Ortadoğu, Avrupa ve Akdeniz ülkeleri. Yani bizim buralar. Avrupa çılgınlar gibi önlem alıyor: Hollanda'da bugünden itibaren kümes hayvanlarının açık havaya çıkarılması yasak. Almanya benzer kararı önümüzdeki ay yürürlüğe koyacak. Yine Avrupa ve ABD'de zamana karşı yarışla aşı stoklanıyor. Hedef nüfusun yüzde 25'ine yetecek aşı depolamak. Neden yüzde 25? Çünkü 1918'deki İspanyol gribi salgını nüfusun o oranını etkilemişti. Bitmedi; sürekli değişim geçiren mikrobun, insandaki grip virüsüyle birleşirse, sonucunun kestirilemeyeceği uyarıları yapılıyor. Peki, Türkiye'nin önlemleri ne aşamada? Kümes hayvanı ithalatının yasaklandığı ülkelere Rusya da eklendi. Hepsi bu. Korkmayın canım. Sağlıkta büyük dönüşüm hamleleri bize korumaya yeter!
|