|
|
'Prezantabl' olamayan arkadaşlar, birleşin!
Yeni TCK, iş ilanlarında "prezantabl eleman" şartı arayan işverene hapis getiriyor! Yani kanun, "Çalışanımın obez, sivilceli, kepçe kulaklı, pasaklı, rüküş, buruşuk gömlekli, şudur budur olması beni ilgilendirmez, mühim olan ruh güzelliği" şeklinde bir bakış açısını yerleştirmeye çalışıyor! Bu "prezantabl eleman" arayan ilanları gazetelerde yıllardır görüp işverenin kafasındaki resmi düşünürüm hep. Belki Angelina Jolie'nin beyaz döpiyesli halini hayal ederek sekreter arıyor adam! Veya satış müdürü fotoğrafı olarak kafasında Mehmet Aslantuğ var! "Özellikle hanım satın alma müdürlerini kolayca ikna eder, bütün yazıcı kartuşlarını bir günde satar, özellikle de şiir okursa" diye düşünüyor mesela! Öte yandan, hangi iş arayan insan evladı "Hmm, ben prezantabl değilim, pasaklının, hilkat garibesinin tekiyim, başvurmayayım" der ki? Herkes kendine göre "esprili" olduğu gibi kendine göre "hoş ve şık" da değil midir?!
PREZANTABL NEDİR Kİ? Çoğu büyük şirketin aradığı genel geçer resim şudur aslında: Kadın olsun, erkek olsun, sıkıcı bir takım. Göze çarpmayan renkler. Sade, solgun makyaj veya temiz tıraş. Dikkat çekmeyen derli toplu saç modeli. Yani şirkete girdiği anda gri duvarlara, bej dosya dolaplarına uyum sağlayacak, neredeyse o ortamın kamuflaj kıyafetini giymiş bir yaratık! Yarın öbür gün bir işten çıkarma veya eleman değiştirme esnasında yok olduğu fark edilmeyecek tipler belki! Herkesin aniden uyanıp, hakkında "Aaa o kabarık saçlı, kelebek gözlüklü, tuhaf elbiseler giyen, bağıra çağıra konuşan muhasebeci kadın nereye kayboldu? Hiç prezantabl değildi ama çok eğlenceli hatundu!" demeyeceği insanlar. Tabii "prezantabl"dan, "prezantabl"a da fark var. Çoğu şirkette, iş bir lacivert kruvaze takım elbiseye bakar! Ama mesela reklam şirketleri, kılık kıyafet ve tarzda, daha bir "yaratıcı beyin", daha bir "özgür ruh" emaresi ararlar. Bir "beyin fırtınası" falan olduğunda, sıradan bir "düz ofis" çalışanı gibi bön bön bakmasın! İyi kötü, ipe sapa gelmez de olsa bir şeyler söyleyiversin diye. Ne bileyim, elemanın House Cafe'de bir salata yemişliği, Babylon'a takılmışlığı olsun! Sinema festivalinin, gitmese de bari tarihlerini bilsin. Şirket içi sinerjiye katkısı olsun biraz herifin ya! Eh, bu özelliklerini de kendi "prezantabl" ölçülerinde yansıtsın tabii arkadaş. Bir keçi sakal olur, bir Diesel kot olur, piercing olur, dazlak kafa olur, yağlıboyayla bizzat desen çizdiği bir Dr. Martens bot olur falan, bir şey. Önceki şirkette sınıfı geçecek lacivert takım elbiseli elemanın, hiçbir reklam şirketinde zerre kadar şansı yoktur örneğin. Ha, takımın içine bir fosforlu tişört giyer, sinerji olur, şahken şahbaz olur, anlarım! Ben hayatımın hiçbir iş görüşmesi için "prezantabl" olamadım! Hep yanlış giysiler giydim! Yıl 1990! İş görüşmesi okulun kütüphanesindeki asistanlık işi falan değil, dikkatinizi çekerim. Koskoca Ercan Arıklı'dan randevu almışım, Aktüel dergisine girmek istiyorum. Peh peh peh. Kendime güvenim, cahil cesaretim tam! Fakat ne yazık ki iş görüşmesi kıyafeti, yaş 19 olduğundan, namevcut! Üste güç bela çiçekli bir gömlek buldum, ama ne yazık ki altların hepsi ya kot pantolon, ya mini etek! Tekrar ediyorum, yaş on dokuz! Tabiatıyla bir krem rengi etekceketim ve inci kolyem yok! Kendime göre gayet "prezantabl", yani "tanıştırılabilir" bir insanım, ama kimle tanıştırdığına bağlı! Boğaziçi'nin kantininde tanıştırıldığım insanlardan bir şikayet gelmemiş, zira onlar da benimle aynı kıyafetleri giyiyorlar! Uzun saatlerin sonunda gardırobun arkalarından mavi değil, beyaz bir kot buldum ve beyaz kumaş pantolonmuş gibi algılanması için dua ettim!
'UYGUNSUZ' BULUNDUK! O çiçekli gömlekle beyaz kot, Arıklı tarafından yeterince "prezantabl" bulunmuş olmalı ki o gün, dışarıdan yazı yazmak için de olsa, işe alındığım Sabah Grubu'nda, hâlâ çalışıyorum! Ne var ki, beyaz kotumla işi kaptıktan bir sene sonra, böyle bir ağustos günü, ofis giysilerimle ilgili ufak bir problem yaşandı! Bir yönetici asistanı, gazeteci Nora Romi'nin ve benim giysilerimizi, yeterince "prezantabl" bulmamış ve rapor etmiş! Nora ve ben, aynı gün, büyük ihtimalle okul çıkışı, "uygunsuz giysilerle" gelmişiz Sabah binasına! Ben kırmızı, kısa kollu bir bermuda tulumla, Nora ise o günlerde moda olan siyah taytın üzerine siyah tişörtle. Ancak benim kıyafetim "kırmızı şort" olarak rapor edilirken, Nora'nınki, sıkı durun "şeytana tapanların kıyafeti gibi" ifadesiyle şikayet edilmiş! Kimsenin şikayeti ciddiye almadığını, hatta giysileri rapor eden hanıma "Bu gençler gazeteci, muhabir, rahat giyinmek zorundalar" biçiminde ayar verildiğini söylemeliyim.
BU NE BİÇİM KOMEDYEN? Yıllar geçiyordu sevgili okuyucular... 2001'e gelmiştik! Ben dört yıldır Harper's Bazaar dergisinin yayın yönetmenliğini yapmaktaydım. Gardırobumda pek çok ofis kıyafeti biriktirmiştim ve prezantabl iş kadını olarak sürekli bunları giymekteydim! Sabah gazetesinin ekinde, yeni başladığım yazıları okuyup "Bu kadın komik yahu" diyen g.a.g. ekibi, beni görüşmeye çağırdı. ATV iki alt katta. Eve gidip üstümü mü değiştirecektim? Yine yanlış bir kıyafetle iş görüşmesine gittim: Komedyen, en azından komik bir programın sunuculuğuna aday biri olarak, lacivert bir pantolon ceket, beyaz gömlek ve inci küpelerle! Oysa Nora'nın siyah standup'çı kostümü işte o gün, orada, ideal olabilirdi! Sonradan anlatıyorlar ki, görünce bir irkilmişler! Görüşmeden sonra "Çok ciddi, mesafeli, herhalde olmaz ama, bir deneyelim yine de" diye konuşmuşlar! İşte Ercan Arıklı ve g.a.g. ekibi, TCK'nın dayattığı "Hırpani olsan da gel, rüküş olsan da gel" zihniyetine sahip olmasaydı da illa "işe uygun bir prezantabl görünüm" arasalardı, ben bugün kim bilir nerede olurdum! Yeni yasayı destekliyorum. Mühim olan iç güzelliği, iç şıklığı!
|