Taşınmak sinirden kaşınmaktır...
Her şey internet bankacılığı kadar kolay olsa, oh ne ala ne ala... Ayıptır söylemesi ev taşıyorum. Bittim ki ne bittim. Tüm ev arayanlara Allah kolaylık versin. Tam bir buçuk aydır, Nişantaşı, Etiler, Levent, Ulus, Ortaköy bölgesinde dolanmadık sokak, konuşmadık emlakçı, gün gün okunmamış ilan kalmadı. Sözüm dürüst ve işini iyi yapan emlakçılardan dışarı; bu emlakçılar bir alem. Aradığım 'Kiralık, iki oda, bir salon, masrafsız, doğalgazlı, bekar bayana' modeli bir daire.
AZMİN ELİNDEN... Velhasıl İstanbul'da kiralar tavan yapmış. Bin YTL'ye vallahi de billahi de bodrum katını gösteriyorlar. Zaten bu emlakçı lisanı da bir başka. Hepsinin ilk tepkisi ekşi yemiş gibi dudakları büzüştürüp, koltuğunda kaykılmak ve "Bulmanız çok zor baayaaan" çekmek. Azmin elinden bir şey kurtulmaz fikriyle adamı günde beş vakit arayıp, "Hani bana, hani bana" derseniz sıra ev gezmede... Ev arayanlar dikkat! Bir emlakçı "Göstereceğiniz ev nasıl?" sorusuna... "İyidir" derse; hiç zahmet edip gitmeyin. Muhtemelen banyosu düdük, salonu dökük, mutfak dolapları kırıktır...
ÖYLE BİR ISTIRAP Kİ.. "Güzel" derse; kendi 'güzel'inizden üç basamak geriye düşün... "Güzel ama biraz salonu küçük" derse; siz iki odayı, üç oda sayın. "Çok güzel, hem de ucuz" derse; gecekondu mahallesi yolları taştan demektir. "Deniz derya ayak altı ve ucuz" derse; davullu zurnalı düğünlere, yokuşlu tepelere hazır olun! Gerçekten iyi ve ucuz evler bir gün önce verilmiştir, yazın baksanız kiralık daire mevsimi değildir, Eylülde bütün evler çoktan öğrencilere gitmiştir, kışın kim evini kiraya verir? Öyle bir ıstırap yani... Bul bulabilirsen. Artık ümidimi kesmiş, Hıncal Uluç'a gazetedeki odasını, odayatak pansiyon vermesi için yalvarmayı düşünürken... İlanı gördüm, tam bana göre! "Alo ben ilan için aramıştım..." Ben adama evi soruyorum, adam bana işimi soruyor. Oğluna alacak mübarek. Bastık bizim 'X-Large' Rahşan'la gittik. Eh Rahşan da rallicidir, basmayı siz düşünün artık. Dedim; "Tutuyorum! Gözlerime inanamıyorum!" Emlakçı dedi; "Kontrat pazartesi!" Annemle devamlı Bodrum'dan canlı bağlantı halindeyim. Anne ya, tecrübeli ya, eziyor garibi... "Kira artışı enflasyona göre mi?", "Korniş var mı korniş?", "Sordun mu aidat ne kadar?", "Kapıcı günde kaç kere servise çıkıyor?", "Komşuların nasıl?", "Cep telefonu çekiyor mu?", "Su tesisatını kontrol ettin mi?.. İmdaaaat! Sıra kontratta. Emlakçı pastanede randevu verdi. Allah Allah adamın ofisi yok mu yani? Karşılıklı limonata da içelim bari.
SAVAŞ ABİ EL KOY! Kafamda bin bir düşünce, vakti zamanında Uğur Dündar'ı çok izlemişliğimiz var, anlarsınız yani... Emlakçı geldi, ev sahibi yok, kontrat yok, bana parayı soruyor. Ben de, ev sahibini isterim diye tutturuyorum. Eh bu devirde kimse kimseye güvenmiyor tabii. Haydaa! Ev sahibini sorunca emlakçı çekti gitti. Neymiş güvensizlik oluşmuş. Pardon da oluşur tabii, ev sahibini görmeden, kontratsız parayı Yeliz Yeşilmen bile vermez. Kalktım yürüyorum... Savaş Abi'ye el koydurtmazsam bana da Ayşe demesinler. A! Emlakçı peşimden koşuyor, kavgaya tutuştuk mu? Nihayet; emlakçı, ev sahibi ve kontratı getirdi. Ben de annemin arkadaşı, onun emlakçı arkadaşı şeklinde ekibimi topladım. Annemin arkadaşı kaynaşma amaçlı "Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır" tonunda cümleler kuruyor. Uzun lafın kısası, kontrat imzalandı. Boyacıyla anlaşıldı, kilit değişti... Tam ayağımı uzatıp, buzlu limonlu kolamı hüpleteceğim, kontrata baktım ki... Ev sahibi imzalamamış! Benim bittiğim an o andır sayın okuyucu. Daha bunun eve yerleşmesi, elektrik düzenlemesi, temizliği, koltuğu perdesi var... Çok pardon da, yalnız yaşamak süper diyen kimdi?
|