Diyarbakır yaklaşımı
Yarın Başbakan Tayyip Erdoğan, iki buçuk yıllık iktidarında ilk kez bir grup aydını kabul edecek. Ondan iki gün sonra da Diyarbakır'a giderek önemli bir konuşma yapacak. Diyarbakır gezisi daha önce iki kez güvenlik nedeniyle ertelenmişti. İki olay da, hükümete yeni bir "Güneydoğu yaklaşımı" geliştirmesi için önemli fırsatlar sunuyor. Kamuoyunda art arda gelen bildiriler, "Kürt aydınlar" ve "Türk aydınlar" kargaşası yarattı. Oysa bu akşam gece treniyle Ankara'ya gelerek yarın öğle saatlerinde Başbakan'la görüşecek aydınların kimliği çok net. Aralarında yazar Adalet Ağaoğlu, Gencay Gürsoy, işadamı Osman Kavala, gazeteci Ali Bayramoğlu, Nuray Mert ve Mustafa Karaalioğlu'nun da bulunduğu on iki kişi, yaklaşık bir ay önce PKK'nın "önkoşulsuz ve derhal silahı bırakması" çağrısında bulunan isimler. Bu yüzden de DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'dan medyaya kadar birçok kesimden sürpriz bir destek aldılar. Genelkurmay İkinci Başkanı Org. İlker Başbuğ birkaç hafta önce yaptığı basın toplantısında bu tarz çabaları "iyi niyetli" diye tanımladı. Ancak aydınların Başbakan'la görüşme talebinin ardında, hükümeti Kürt konusunda yeni bir inisiyatife teşvik etme isteği yatıyor. Özetle bu grup Başbakan'a "Lütfen reform sürecine devam edin; şahinleşmeyin; teröre yalnız askeri değil sosyal boyutuyla da eğilin" demeyi planlıyor. İstenen PKK ile diyalog ya da pazarlık değil; ancak Güneydoğu meselesine farklı boyutlarıyla eğilen yeni bir açılım. İşadamı Osman Kavala ziyaretin amacını "Terörü önlemek sadece güvenlik ya da ekonomik tedbirlerle olmuyor. Dünyada da Türkiye'de de böyle. Bu işe meyledenleri vazgeçirecek etkin mesajlar ve politikalar düşünmek gerekiyor. Belki böyle bir süreçte hükümet bütün dünyaya örnek olabilir" diye anlatıyor. Buraya kadar söylenenlere kimsenin itirazı yok ve Başbakan Erdoğan da aydınların bu çıkışını muhtemelen "Ben zaten şahin değilim" diyerek memnuniyetle karşılayacaktır. Ancak hükümet, yükselen terör söyleminde asker veya muhafeletin "gerisinde" kalmak, daha "soft" görünmek istemiyor. Diğer taraftan da, Genelkurmay Başkanı'nın "Terör yalnız askeri yöntemlerle çözülmez; sosyal ve ekonomik politikalar geliştirilmeli" dediği bir ülkede hükümet terör meselesini yalnız "şahince" demeçlerle geçiştirmek, "çözüm üretemeyen taraf" olarak görünmek istemiyor. Benim çeşitli sohbetlerden edindiğim izlenim, Başbakan konuya asli olarak "askeri" ve "ekonomik" bir mesele olarak baktığı. Yakın çevresinden anladığımıza göre, yarın ve iki gün sonra gideceği Diyarbakır'da hükümetin terör konusunda "askeri mücadele azim ve kararlılığının süreceğini" vurguladıktan sonra, bunun yanında iktidarının sosyal ve ekonomik politikalar için "zaten" çabaladığını söyleyecek. Başbakan şu zamana kadar yapılan demokratik açılımların "Kürt meselesi"ni sorun olmaktan çıkarma konusunda "yeterli" olduğu görüşünde. Bunun yanında bölgeler arası farklılıklar ve eşitsizliğin giderilmesi gerektiğini düşünüyor. Tüm bu konularda aydınların desteğini isteyecek. Aydınların "kısmi af" gibi konularda ortak bir talebi yok. Bu konunun son derece nazik ve şiddet ortamı sürdükçe zor olacağını biliyorlar. Ancak muhtemelen Başbakan'dan DEHAP'lı belediye başkanlarının dışlanmaması gerektiğini, onların içinde olduğu "zor durum" nedeniyle hükümetle çalışma isteğinin bölgede uzlaşma ortamı yaratılması konusunda önmli bir adım olduğu gibi bir görüş de gündeme gelebilir. Hatta DEHAP'lı belediye başkanlarının AB sürecine daha entegre olması gerektiğini düşünenler de var. İşte bu potansiyel olarak sıkıntılı bir durum. Ankara'da "İmralı'ya kafa tutamadıkları için" DEHAP'lı belediye başkanlarına ve özellikle de Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir'e yönelik bir tepki var. Baydemir'in "şiddete karşıyım ama iki tarafa da eşit mesafedeyim" söylemi devlette tepki topluyor. PKK tarafından öldürülen Hikmet Fidan'a cenaze arabası göndermeyişi de özellikle "PKK çizgisinde" bir davranış olarak görülüyor. Hükümette hem Leyla Zana ve eski DEP'liler hem de Osman Baydemir gibi isimlere yönelik hayal kırıklığı var. Yine de Başbakan, cuma günkü Diyarbakır gezisinin bölgede şimdiden büyük beklenti yarattığının ve orada vereceği mesajların dikkatle dinleneceğinin farkında. Diyarbakır Belediyesi, dün Başbakan'ın kendilerini ziyaret etmeyeceğini söyledi. Oysa Başbakan'ın şehirde 4 faaliyeti var ve belediye başkanının o faaliyetlere katılması bekleniyor. Başbakan'ın belediye başkanının ayağına gitmesi zaten beklenemez. Şimdiden ortada tatsız bir yanlış anlama var. Erdoğan'ın büyük merakla beklenen Diyarbakır konuşmasında, bölgenin yaşadığı zorluklarla ilgili "empatik" bir dil kullanması bekleniyor. Kendine has üslubuyla "Türkiye'nin kader birliği yapmış büyük bir aile" olduğu gibisinden ifadeleri yineleyecektir. Bakalım bu açılım Diyarbakır'da nasıl karşılanacak?
|