O kara gözleri tanıdım
Zürih'e giden uçağa bindiğim zaman yan sıramda bir çift gözün kara çarşafın içinden bana baktığını görünce irkildim. Hani derler ya ceylan gözlü. Bazen gözlerini kaçırdı, bazen ise derin derin baktı. Yanındaki adam tek kelime ile maço tipli biriydi. O Arap kıyafeti yani yerlere kadar uzanan o beyaz entarisiyle belli ki şımarık bir Arap prensiydi. Hadi canım, prens yakıştırması benden ona bir iltifat!... Zürih'e indim ve valizimi alırken o Arap'ın sırıtan yüzü ile tekrar karşılaştım. O da ne!... Yanında inanılmaz güzellikte bir bayan. O uzun bacaklara çok da yakışan bir mini etek ve üzerinde göğüslerini cömertçe gösteren bir tişört. Elbette o harika gözleri tamamlayan uzun siyah saçlar ve iki kocaman küpe!.. İnanabiliyor musunuz? İstanbul'da uçağa binen o kara çarşaflı kadın, Zürih Havaalanı'nın tuvaletinde 5 dakika içinde çok zarif bir prensese dönüşmüştü. Söyleyin lütfen: O güzelim kadını kara çarşafın içine Arabistan'da gizleyen erkek de erkek!!! O güzelim kadını kara çarşafın içinden Zürih Havaalanı tuvaletinde çıkaran erkek de erkek!!!
KADIN MEMNUNSA... Aradaki tek fark özgür dünya!... Didim'in bir koyunda aynı manzaranın bir başka boyutunu görünce inanamadım. Kara çarşaflı bir kadın, elinde havlu, haşema ile denizde yüzen yani yaşamın tadını çıkaran erkeğini bekliyor. Güneşin o yakan sıcağında çarşafın içindeki kadın havlu ile erkeğini yani eşini, kocasını kuruluyor. O adamın rahatlamanın keyfi içinde derin bir oh çektiğini duyunca soruyorum; Peki o kadın o denizin güzelliğinin farkına ne zaman varacak? Biliyorum karşı soru şu: Kadın memnunsa sorun nerede? İşte ben de o zaman İstanbul-Zürih hattında yaşadığım o fotoğrafı anlatıyorum. Konuya burada nokta koyalım. Didim koyunda gördüklerimi anlatayım; Siz tutucu deyin, ben muhafazakar diyeyim. Öyle bir otel işte. Sahile bakıyorum haşema ile denizin tadını çıkaran, hatta sulu şakalar yapan erkekler. Öte yandan vücudunun her yerini örten başta türban vücutta ise eşofman gibi ama vücudun hatlarını belli etmeyen bir giysi ile yüzen sessiz kadınlar. Başka otellerden gelen bikinili genç kızlar düzeni bozuyor. Onların erkek arkadaşları ile yüzmeleri tam bir koalisyon yaratıyor. Hani Başbakanımıza türban sorulunca ne demişti? 'Dekolte ne oluyor' demişti ya... Diyeceğim şu; türban ile dekolte yan yana... Önceleri biraz karşı çıkan olmuş. Sonrasında ise herkes kendi dünyasını yaşar olmuş. Sorun da yok. Çünkü;
ABDEST ALMALI MI? Sorun olmasını istemeyenler haremlikselamlık metotlarını uyguluyorlar. Özellikle kadınların yüzme havuzunu görebilmek için kuş olup uçmak gerekir. Kadınlar havuzuna giden bir genç kızın anlattıklarına göre şu dekolte denilen şeyin kralı o havuzda var. Hem de sınır tanımayan cüretlikle! Elbette sosyal yaşam da var: Geceleri ilahiler... Özel olarak getirilen şarkıcılara eşlik etmeler... (Mesela 'Çile bülbülüm çile' şarkısı en popüler olanı. Bu şarkının 'Allah' bölümü defalarca tekrarlanıyor...) O dünyanın insanları öyle yaşıyor. Bu dünyanın insanı da böyle. Efendim bu güzelim koyda yüzenler arasında şu günlerde çok ciddi bir sorun. Birileri diyor ki; - Denizde yüzüyoruz, çıkınca duş alıyoruz. Abdest almaya gerek yok. Öbür grup ise deniz tuzlu olmaz. Duş yapmakla da olmaz diyormuş. Bu konuyu Yaşar Nuri hocaya soracaktım vazgeçtim. Çünkü o siyasi. Yorumu farklı olur. Ama ilk gördüğüm yerde Zekeriya Beyaz hocama soracağım: Denizde yüzdüm. Duşumu da aldım. Tertemiz olmuşken bir de abdest almama gerek var mı? Zekeriya hocamın cevabını da yazacağım ve Didim koyunun o muhafazakar insanlarını aydınlatacağım. Bu iyilikde benden olsun efendim!
|